İstanbul Gündemi

ATAŞEHİR AK PARTİ İLÇE BAŞKANI AV. M.NAİM YAĞCI: ?´PARTİ OLARAK DEĞİL MİLLET OLARAK İKTİDAR OLMALIYIZ!´´

Player yükleniyor...
Haberler / Politika
14 Ekim 2015 Çarşamba 18:31
Ataşehir AK Parti İlçe Başkanı Av. Mustafa Naim Yağcı, yaklaşan 1 Kasım seçimleri öncesi önemli açıklamalarda bulundu. Seçim çalışmalarından 7 Haziran seçimine, çözüm sürecinden Cumhurbaşkanı´na, terör olaylarından gündeme kadar A´dan Z´ye enine boyuna geniş değerlendirmelerde bulunan Naim Yağcı, ?´Parti  olarak değil ülkenin geleceği adına oy istiyoruz´´ dedi.
 
 
Öncelikle yeni seçim dönemi hayırlı uğurlu olsun. AK Parti´de Ataşehir ve İstanbul itibariyle seçim çalışmalarında son durum nedir?
 
 
Seçime çok az bir süre kaldı. Seçim propaganda süreci diğer seçimlere nazaran kısa bir süreç çünkü olağan bir seçime gitmiyoruz. Anayasal bir zorunluluktan kaynaklanan seçime gidiyoruz. O yüzden daha önceki propaganda argümanları üzerinden bir propaganda yapılmayacak. Daha soft, daha sade, daha naturalize edilerek sıkıştırılmış bir program gerçekleştirilmiş olacak. Ben zannediyorum ki bütün partiler için de bu böyledir. O yüzden çok detaylı bütün illerde mitingler yapılması da mümkün olmayacak. Sayın Başbakan´ımız 7 Haziran seçimlerinde tüm illerde miting yaparken, bu seçim 30 ille sınırlandırmak zorunda kaldı. Sesli anonslar çok fazla sayıda olmayacak, bayraklama konusunda da sınırlandırmalar getirildi. Bu dönem sadece seçim irtibat büroları ve ilçe başkanlıkları önünde bayraklama yapılacak. Bu karar, çevre kirliliği açısından da önemli bir adımdır. 7 Haziran seçimlerinin bir neticesi vardı önümüzde. Yüzde 49 olan 2011 oyları, yüzde 41´e düştü. Bunu başarısızlık olarak değerlendirmiyorum, tabiiki halkın tercihinde kısmen de olsa bir farklılaşma oldu. Ama Cumhuriyet tarihinin çok partili siyaset dönemine baktığımızda yüzde 41 oy alan bir iki tane parti var. Sürekli olarak bu bantta tutan tek parti ise AK Parti´dir. Bu ciddi bir oran ve ciddi bir destektir. Bu hala toplumun konsensus halinde ortak kanaatinin AK Parti olduğunu gösteriyor. Yani bu tam anlamıyla bir demokrasidir, tam anlamıyla bir destektir. Yüzde 60´lık, yüzde 50´lik ülke sathında bir parti oy alıyorsa, aslında toplumun tamamından oy almış bir parti olarak bunu kabul etmiş olabiliriz. Güçlü bir iktidardır. Bu yüzde 50´nin sorumluluğu, yüzde 25´lerden çok farklıdır. Çünkü o duyarlılığı daha fazla hissedersiniz, o zaman hareketlerinize daha fazla dikkat edersiniz. Çünkü bir yanlışınızda hesap vereceğiniz kitle çok daha büyüktür. Bedeli  ve sorumluluğu da ona göre ağırdır ve kendinizi daha sorumlu hissedersiniz. Yüzde 25 veya 12 oy alan partinin temsil ettiği bir kitle vardır, onu küstürmemek için uğraşır ama yüzde 50 oy alan bir parti tüm ülkeyi küstürmemek için ve tüm ülkenin hassasiyetlerine duyarlılık göstermek için uğraşır. AK Parti de bunu layığıyla başardı. Yüzde 41´lik bir durumla karşı karşıya kaldık. Böyle bir durum ortada var. Önemli olan yüzde 41 olan bu desteği yüzde 50´lere yeniden çıkarmaktır. Bu zor mudur, zor değildir. Bu seçmenin elinin yenide AK Parti´ye gitmiş olması demektir. Bunlar potansiyel desteğini bize yansıtabilecek vatandaşlarımız anlamına gelir. Bunların demek ki belirli kaygıları, beklentileri var. Ya küskünlükleri var veya belirli noktalardaki taleplerinin karşılanmaması var. Şunu söyleyelim ki bunu çok iyi okuduk. Yani 7 Haziran sonrasında belki partimizin kuruluşundan bu yana hiçbir zaman olmadığı kadar toplumun taleplerini dikkate aldık, kulak kabarttık. Bu dönem daha çok kaybetmiş olduğumuz oyları, onları gidip dinleyerek talepleri doğrultusunda dikkate aldık. Açıkçası amacımız; bizlere daha önce oy vermiş seçmeni bulup, öncelikli olarak tekrar desteklerini alarak yeniden AK Parti´li yapmak. Toplumun diğer kesimindekilerin tamamına da bize yeniden desteklerini talep edeceğiz. Çalışma sistemimizin özü bu olacak.
 
 
Peki AK Parti´de 7 Haziran´dan bugüne ne gibi değişiklikler oldu?
 
 
Öncelikle seçim propaganda süreci başlamadan önce büyük kongremizi gerçekleştirdik. Kongremizde ciddi renk değişikliği oldu. AK Parti´miz tazelenmiş oldu. AK Parti bugüne kadar kendini yenileyen, toplumun ve ülkenin menfaatleri doğrultusunda programını da kadrolarını da tazeleyen bir parti. Bunu son kongrede de göstermiş oldu. En büyük tartışılan husus bu tazelenmeyle kurucu ruhtan uzaklaşılıyor endişesi oldu. Kurucu ruhtan ve prensiplerden koptuğumuz, AK Parti´nin devletin partisine doğru dönüşüme uğramaya başlaması şeklinde bir algı oluşmaya başladı. Ama burada son kongreye baktığımızda, hakikaten bu hareketin temellerini temsil eden liderlerimiz, büyüklerimiz, parti kurucularımız veya bu hareketin önderlerini bu kongrede gördük. MKYK´da yine yeni hareketin filizlerini de görmüş olduk. 70´lik ustalarımız da var, 25´lik fidanlarımız da var. Geçmişten geleceğe bir köprü olan ve partimizle beraber ülkemizi de geçmişten geleceğe taşıyacak olan bir kadro. Temsilde o şekilde, geçmişten geleceğe bir nesil şeklinde geniş yelpazeye dayanan bir MKYK kadromuz olmuş oldu. Bu önemliydi. Bu hakikaten toplumu kucaklama adına, topluma verilen belki de seçim beyannamesinin ilk işaretleriyle oldu. AK Parti´nin yaptığı hizmetleri gölgede bırakma adına ve oy kriterlerine etki etme adına oluşturulan bir dış etken vardı. Ufak nokta mesafesinde olabilecek lekeleri çıkarıp, bunlar üzerinde algı operasyonu oldu. Dış etkenlerin etkisi çok büyük oldu. Yani AK Parti´nin devasa hizmetlerini bir anlamda perdeleyecek algı operasyonuna gidildi. Şunu gördük, biz bu kadar yatırım yapmış olmamıza rağmen toplumun beklentisi nedir, bunu anlamak lazım. Biz ne kadar yaptıklarımızı anlatırsak anlatalım, toplum farklı bir şey bekliyorsa onu da araştırmamız lazım dedik nedir diye. Bu hususta teşhisi koyarak, yeteri kadar netice aldık. 80 yıldır bekleyen hizmetler vardı, yolu yoktu, enflasyon faiz çoktu. Gün geçtikçe parası eriyordu. Kimlik inkarları vardı, insanın değeri yoktu. Hastanelerde, okullarda sürünülüyordu. Yani yapısal birçok problemleri AK Parti aracılığıyla 10 yılda, 80 yıldır görmediği hizmetler silsilesini hayata geçirdik. Toplumda o açlığı hizmet noktasında doyurduktan ve düzeni oturttuktan sonra toplum bunu oylarıyla AK Parti lehine takdir etti. Ancak şuan geldiğimiz noktada dış güçler eliyle halk nezdinde itibarsızlaştıracağız demediler fakat naptılar küçük sinekler bularak mide bulandıralım dediler. Bunun bir örneği Gezi Olayları´ydı. Ağaca sarıldılar, halbuki Türkiye şuanda yeşillendirme ve ağaçlandırmada dünyada 3. sırada ve biz sürekli yeşili koruyan, her daim ülkenin daha da yeşilleşmesi adına çevreci tutumu göz ardı etmeyen bir ülke konumuna geldik. 90´lı yıllarda çöplerin yığılıp patladığı bir ülkeden, çöpten enerji üretebilen bir ülke haline geldik. Burada tutturdular , 2 ay boyunca ülkenin anasını ağlattılar. Fakat Yalova´da, ODTÜ´de yapılanları ne hikmetse göz ardı ettiler. Bunu topluma bu şekliyle yansıttılar. Sonrasında 17 ? 15 Aralık operasyonlarıyla bu hainler, bu sefer ?´Yolsuzluk´´ yaftasıyla üzerimize geldiler. Kaldı ki AK Parti´nin en büyük mücadelelerinden biri yolsuzlukla mücadeledir. 2000´li yıllardaki devlet, banka bataklarıyla AK Parti mücadele etmiştir. Daha sonra vatandaşın bireysel taleplerini AK Parti´ye karşı ön plana çıkardılar. 7 Haziran öncesindeki en büyük şey buydu. Bu, bugünün meselesi değildi elbette. Hatta biz bu konuda da ciddi yatırımlar yaptık, ciddi ilerlemeler de kat ettik. Bizim de arzu ettiğimiz noktada mı, değil elbette. Bunlar AK Parti´yle doğmuş problemler de değildi. AK Parti´den önce çok daha vahim durumdaydı asgari ücret, emekli maaşları, Bağkur´a verilen zam. Geleceğimizin garanti altına alınabilmesi için, ülkemizin ekonomik istikrarının korunması lazım. Toplumun da bu hususta ciddi talepleri varsa bunlara karşı da duyarlı olmak lazım tabi. Bunlar tabi raporlar silsilesi halinde genel merkeze gitti. Aldığımız mesajlar net olarak beyannameye girdi. Gençlere, emekliye, işçiye dair bize verilen mesajlardan yola çıkarak bu taleplere net olarak karşılıklar vermeye çalıştık seçim beyannamemizde. Mezun olan genç işsizse iş buluncaya kadar devlet katkısı, iş kurduğunda karşılıksız kredi, ilk kez işe girdiğinde maaşının 1 yıl devlet tarafından garanti edilmesi, doğum yapacak kadına ilk altının devlet tarafından hediye edilmesi, çalışmada esneklikler, emekli maaşlarının yıllık 1200 tl zam verilmiş olması, asgari ücretin yüzde 30 artışla 1.300 liraya çıkmış olması. Bunların hepsi net olarak seçim beyannamemize girmiş durumda. Gönül ister ki bu seçeneklerin daha da fazla olması fakat şartları zorlayabilecek en son noktaya kadar gidilen yer burası oldu. Biz haya satmıyoruz, biz iktidar olacak bir partinin beyannamesini sunuyoruz. Hayallerin gerçekleşmesi şansa bağlı olamaz. Biz realist, rasyonel davranmak durumundayız. Toplumun bireysel taleplerini karşılayacak şekilde, partinin kurmayları tarafından çalışılıp hazırlanan bir beyanname oldu bu.
 
 
Son dönemde yaşanan ve her geçen gün artış gösteren terör olayları ile ilgili ne düşünüyorsunuz? 7 Haziran sonrası AK Parti´nin terör olaylarında ne kadar etkisi var, doğru politika yürüttü mü?
 
 
Tabii bu süreçte maalesef milli birlik ve kardeşlik çalışmamızın son aşamalarını hakikaten başarıya ulaşma noktasında bugün PKK´nın siyasi uzantısı olan HDP´nin belirli siyasi rahatlamada olduğunu kabul edersek, taleplerini siyasi arenada dile getirmesi gerekirdi. Ancak bu, aslında bunları tedirgin etti. Niye, eğer bu şekilde ilerlerse siyaseten bir rahatlama olursa, toplum buna alışırsa varlık nedenleri ortadan kalkmış olacak. Toplumun o huzur ortamı oluşursa, üç beş çapulcunun yaşam koşulları ortadan kalkmış olacaktı. Bunu açıkçası ciddi manada istismar ettiler ve istismar neticesinde de yeniden terörün fitilini ateşlediler. Bu tabi toplumda ciddi manada kırılmaya sebep oldu. Buradan daha önce AK Parti´yi yüzde 41´le belirli noktaya getirdik. Buradan bu fitili ateşlersek toplum desteğini tamamen arkasından çekmiş oluruz tarzında böyle bir girişimde bulundular. Zannetiler ki halk da bizimle beraber, o kadar arkamıza oy aldık meclise girdik, şimdi şöyle bir kanton manton bir şey uydurursak halk da peşimize takılır dediler ama halk bunu yemedi. Çünkü halkın talepleriyle bunların talepleri örtüşmüyor. Halk huzurlu bir devlet güvencesi istiyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti şemsiyesinden rahatsızlığı yok. Kimlik inkarından, diline müdahale edilmesinden, insan yerine konulmamasından rahatsızlıkları vardı. E bunları da AK Parti iktidarıyla, bu taleplerin hepsi karşılandı. Hatta yatırımlar gitti, yaylalarına çıkabiliyorlar. Havaalanları ayaklarına gitti. Her tür hizmeti aldılar ama bunlar da bizim kanımızdan siyaseten temsil edeceğiz dediler, takıldılar bunların peşlerine ama toplum da hayal kırıklığına uğradı. Şimdi yeniden huzursuzluk, yeniden kan dökmeler, yeniden kendi evlatlarının canını yakmalar. E bunlar tabi belirli rahatsızlığa sebep oldu ve bu terör uzantılarının dış tetikçilerinin beklentilerini boşa çıkardı daha da hırçınlaştılar.
7 Haziran sonrasındaki terör olaylarına dair yaşanan süreç bilinçli bir tırmandırmaydı. Suruç´taki DEAŞ´ın yaptığı katliam öncesinde buraya hazırlıklar yapıldı, buraya HDP ve uzantıları tarafından gençler oraya toplandı. Kobani´ye gideceklerdi, gün tertip ettiler. Ancak her türlü küçük olaylarda, organizasyonlarda yer alan HDP milletvekilleri, önderleri, ileri gelenleri, belediye başkanları her yerde vardı. Her daim önde gidiyordu. Her türlü toplumsal olayların önünde kahraman gibi yer alan eşbaşkanlar, ek başkanlar bunların hepsi toplumsal olayların tamamının önünde gidiyor. Gezi olaylarında tomaların önüne çıkılıp kahramanlık gösterisi yapılıyor. Ancak Suruç´taki olaya geldiğimizde bunu organize eden, ortaya çıkaran, bunun öncülüğünü, hazırlığını yapan iradenin hiçbirisinin orada olmadığını görüyoruz. Belediyenin bir kurumunda, kültür merkezinde yapılıyor ancak belediyenin hiçbir yetkilisi yok. Kültür merkezinin de müdürleri veya yetkilileri yok. Yani tamamen aslında bilinçli olarak bu olayın olacağı varsayılıyor veya bizzat önceden bunlar tarafından planlanıyor. Planlayanlar tahrik ediliyor, bilindiği halde ne güvenlik güçlerine haber veriliyor ne de kendileri önlem alıyor. Buradaki masum insanların kurban edilmesine göz yumuyorlar, öncülük ediyorlar. Buradan fitil ateşleniyor sonra iki polisimiz şehit ediliyor ve olaylar sonrasında devlet elbet suskun kalacak değil. O yüzden de bunun ardından devletin operasyonları başlıyor. Devlete izafe edilebilecek, atfedilebilecek zafiyetten bahsedilemez. Buradaki husus, terörün ülke sathındaki bütün mihrakları ortadan kaldırılması, kökünün kazınması konusunda da devlet kararlı bir şekilde operasyonları başlatmış oldu. He burada arzu edilmeyen tabi hiçbir zaman yapmadığımız şehit haberi almak tabi bizi, bütün toplumu rahatsız ediyor. Vicdanlarımızı, yüreğimizi burkuyor. Buna denecek bir şey yok ama netice itibariyle bir mücadelenin içerisindeyiz. Toplumun huzuru için, toplumdaki bu 78 milyonun hemen hemen hepsi bu devlet için kendini feda edebilecek konumdadır. O kardeşlerimiz de, o şehitlerimiz de aynı duyguyu paylaşıyor. Netice itibariyle bunun sadece sözle ifade ettiğimiz bir şey değil. ?Vatan Sana Canım Feda´ diye bunu hep birlikte yüksek sesle söylüyoruz. Eğer bunu yürekten söylemiyorsak bunun bir anlamı yok. Ben inanıyorum ki o şehitlerimiz de Çanakkale Harbi´nde olduğu gibi bu ülkeyi koruma, bu ülkenin geleceğini teminat altına alma adına gözünü yummadan kendini feda etmiştir. Bu ülke için kendini feda edecek vatan evlatlarının sayısı hiçbir zaman tükenmeyecektir. Bizim için şehitlik bir şerbettir, o şerbeti herkes tatmak ister ancak şehit vermeyi arzu etmeyiz. Yalnız şehitlik mertebesinin de ayrı bir tadının olduğunu da hep biliriz. Bu mücadele ülkenin huzurunun sağlamasına kadar devam edecek. İnşallah bu yakın zamanda sağlanır ama bu neyle sağlanacaktır. Ülkemizin birlik ve beraberliğine, bu kaos ortamında, bu kargaşada, bu eylem terör olaylarından netice alacak veya bundan menfaat elde edecek olan bu topraklar üzerinde bir tane vatan evladı olduğunu düşünmüyorum. Ülkemizin bölünmesinden hiçbir vatan evladı istifade edemez. Ne Türk´ü, ne Kürd´ü, ne Laz´ı, ne Çerkez´i bundan istifade eder. Ülkenin bölünmesinden kim menfaat temin eder ona bakmak lazım. Öyleyse bu kavga bizim kavgamız değil. Bizim kavgamız olsa, sonucunda birinin menfaat temin etmesi lazım. Bölündüğünde ne Türk, ne Kürt, ne Laz, ne de Çerkez bundan menfaat temin edebilir. Menfaat elde edilemeyecek bir şeyde kimse kavga eder mi? O zaman bu kavga başkalarının kavgası ama bu kavgayı bize ettiriyorlar. Biz bu oyunu bozmalıyız diyorum. Biz bu kavgaya son verip, bize kavga ettirenlere yönelmemiz lazım. Onlara yönelmeye başladığımız için bizi yeniden birbirimize düşürüp kavgayı başlattılar. Bir anda kardeşlik oluştu, Türkiye güçlenmeye başladı, ekonomik-sosyal sıkıntılarını aşıyor. Barışı artık temin ediyor. Öyleyse bunlar şimdi kendilerine geldiğinde, kendilerini bu konuma düşürenleri araştırmaya kalkacak, araştırmaya kalkan olursa hapı yuttuk dediler. Öyleyse hemen kavgayı yeniden körükleyelim diyerek olayı bu hale soktular. Bunu iyi okumamız lazım, benim tüm mücadelem ve her fısatta söylediğim biz bu duruma siyaset olarak bakmıyoruz. Biz bireysel olarak bakmıyoruz ve hep de bunu telkin ediyorum. Bugün birilerinin milletvekili olma kavgası değil, seçimi değil. Bugün AK Parti´ni iktidar olma kavgası değil. Bugün 1 Kasım seçimleri ülkenin birlik beraberliğinin, geleceğinin teminatının seçimidir. O yüzden zikri, fikri, siyasi görüşü, mezhebi ne olursa olsun ülkenin birliğine, güçlü geleceğine oy atması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de benim kanaatim bugüne kadar toplumu aldatmaya, toplumun  menfaatinin aleyhine hiçbir eylem içerisinde bulunmayan AK Parti bunu başaracak güçte ve fikri, program altyapısına sahiptir. O yüzden AK Parti´ye bu konudaki desteklerini tam olarak istiyoruz, talep ediyoruz.
 
 
AK Parti´nin vazgeçilmezlerinden birisi çözüm süreci. Bu süreç devam edecek mi? Devam edecekse aynı şekilde mi yoksa farklı bir politika mı sergilenecek? AK Parti çözüm süreci süresince ne kadar başarılıydı? Nerelerde doğru, nerelerde hata yaptı?
 
 
Çözüm sürecine aslında biz ?Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi´ diyoruz. Bu projede biz aslında başarılı bir partiyiz. Çünkü halkla, vatandaşla, Kürt kardeşlerimizle bir kardeşliği tesis ettik. Bu birlik siyasetiydi, birlik mücadelesiydi ve bunda başarılı olduk. Şimdi buradaki terörü bundan ayırmak lazım. Biz bu kardeşliği toplumla oluşturuyorduk, ancak burada tabii kendini temsil noktasında her katmanından kişilerle belirli görüşmeler yapıldı. Bu doğaldır ancak bunlar onların muhatap alındığı manasına gelmez. Yani herkesin görüşü alındığı gibi onların da görüşü alındı ama bunu yürüten AK Parti´ydi yürütmeye de devam edecek. Yani bugün bunun özü eğer buradaki kardeşlikse, yani Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan her bir vatandaşın hiçbirini birbirinden farklı olmaksızın aynı haklara sahip olacak şekilde yaşamasını sağlamak ise bu kesintisiz devam edecek. Ama PKK´nın, HDP´nin anladığı manada bir çözüm süreci belirli noktada beklentilerinin içindeyse avuçlarını yalarlar. Yani öyle bir süreç mümkün değil, öyle bir beklentiyle yürütülecek bir süreç değil ama söylediğimiz bu topraklar üzerindeki her vatandaşın eşit şartlarda yaşamasıysa, bu sağlanıncaya kadar adına ne derseniz deyin bu devam edecek, bundan taviz vermemiz mümkün değildir.
 
 
Seçim döneminde özellikle eleştirilen noktalardan biri de Cumhurbaşkanı´nın sahada olması. Bu süreçte de yine seçime kadar Cumhurbaşkanı´nı sahalarda görecek miyiz? Şayet yine sahada olursa Cumhurbaşkanı yine aynı politikayı mı yürütecek yoksa farklı bir yol mu çizecek?
 
 
Sayın Cumhurbaşkanımız bu devletin başıdır, cumhurun reisidir . Halkın kendi oylarıyla seçmiş olduğu bu ülkemizin başındaki insandır. Sayın Cumhurbaşkanı´nı herkes en az benim kadar tanıyabilir. Yani böyle ömrünün hiçbir aşamasında duran biri olmadı ki yani seçim dönemleri dışında da, bunu pek ala herkes biliyor. Bunu aslında bir anlamda istismar ediyorlar, yani seçim haricinde sayın Cumhurbaşkanımız Beştepe´de yatmıyor yani. Muhtarlarla buluşuyor, açılışlar yapıyor o aktif hayatından hiç ödün vermedi ki yani. Bunu farklı algılamanın bir manası yok ki. Benim kanaatim, belirli zamanlardaki çalışma dinamizmi, temposu artıyorsa bunu bir noktaya bağlamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Toplumun sayın Cumhurbaşkanı´mıza teveccühü vardır ve Cumhurbaşkanı´mızın da bu ülkeye bir sevdası, hizmeti vardır. Bu dün Başbakan olaraktır, bugün Cumhurbaşkanı olarak, yarın başka bir konumda benim tanıdığım, gördüğüm ve bildiğim doğrultuda ömrünün sonuna kadar durmayacaktır. Muhtar olamayacak dedikleri dönemde dahi o aktif hayatından, topluma karşı sorumluluğundan vazgeçmedi. Birey de olsa topluma karşı sorumluluğumu yerine getireceğim dedi. Bundan çekinmenin, bunun ülkeye bir zararı olacağını düşünmüyorum. Bunun  anca ülke düşmanlarına zararı olur. Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı oldu diye milletin aleyhine bir çalışma mı yapıyor. Milleti, ülkeyi 2.sınıf konuma götürecek eylemler içerisinde mi bulunuyor ki bunun bir zararı olmuş olsun. Ben hiçbir zaman sayın Cumhurbaşkanı´mızın mücadelesinin topluma bir zararı olacağını düşünmüyorum.
 
 
Peki artık son olarak seçimlerin yaklaşmasına da sayılı günler kala buradan halka dair son olarak iletmek isteğiniz düşünceleriniz nelerdir?
 
 
Biz gerek kendimiz olsun, gerek milletvekillerimiz olsun sürekli sahadayız seçim beyannamemizi ifade ediyorlar ve de hem bu ülkenin çimentosunun da hamurunun da AK Parti olduğunu,  AK Parti´nin kaderiyle Türkiye´nin kaderinin birleştiğini ifade ediyoruz. Bunun haricinde dünyanın da aslında hamurunun, çimentosunun Türkiye olduğunu ifade ediyoruz. Türkiye güçlü olursa dünyada adalet ve huzur tesis olur. Bu coğrafyayı heyecanlandırmayı ülke olarak başarmıştık ve bu yüzden bu ülke üzerine oynamaya başladılar. Bu oyun içerisine ayak uyduran, bundan günlük menfaat elde eden gafiller ve hainler var. Biz bunları toplumumuza anlatacağız. Ben bugün ilçe başkanı olarak varım, yarın partinin dışında da olabilirim ama şunu açık yüreklilikle ifade ediyorum; Biz bugün samimi olarak ülkenin geleceği için oy istiyoruz. Ben bugün bunun teminatıyım, ben bunu bugün burada olsam da olmasam da parti ilçe başkanı olarak söyledim demem. Bu ülkenin geleceğine inanmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ben bunu açıkça ifade ediyorum. Bu oylar bize verilecek olursa eğer asla heba olmayacak. Parti olarak, ülke olarak taşıyacağımızı ifade ediyorum. Her ne şartta olursa olsun, bize verilen her oyun takipçisi olacağız ve her oyun sorumluluğu bilinciyle toplumumuza hizmet etmeye gayret edeceğiz. Ben bu inançla toplumun tamamından destek bekliyorum. Kuruluşundan bu yana bu teşkilatta görev yapmış herkesi harekete geçiriyoruz. Parti olarak değil millet olarak iktidar olmalıyız. Bu AK Parti´yle ilgili bir şey değil. Millete, ülkeye operasyon yapılıyor. Millet için sandıklara gideceğiz diyorum. Her ne sebepten sandığa küskün olup da gitmeyen tüm vatandaşlarımızı da oy kullanmaya davet ediyorum. AK Parti etrafında bütünleşmeye davet ediyorum. Biz parti olarak da bireyler olarak da bu ülke için kendimizi feda eder her türlü sorumluluğu da alırız. Bu manada desteklerini bekliyoruz.
 
                                                                                                                             
                     RÖPORTAJ VE FOTOĞRAFLAR : GÖKSENİN AKTAŞ

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER SPOR EKONOMİ MAGAZİN YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ STK SAĞLIK KÜLTÜR-SANAT TEKNOLOJİ EĞİTİM YAŞAM TURİZM OTOMOTİV GAYRİMENKUL NEDİR? MODA
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Hakkımızda
Copyright © 2025 İstanbul Gündemi