Gelecek Partisi Sarıyer İlçe Başkanı Edip Cengiz de Türkiye’de siyaset gündemine dair açıklamalarda bulundu. İktidar partisinin artık tükendiğini belirten Cengiz “Bunlar yolundan şaşmış. Bizlere hain diyenlerin kendisine saygısı yoktur” ifadelerini kullandı.
Kerim Rota, güncel istatistiklerle hazırladığı konuşmasında şunları paylaştı:
“İSTİHDAM ERİYOR”
Gördüğünüz gibi işsizlik rakamları artıyor. Daha çarpıcı olan ise Türkiye’de 15-34 yaş arası üniversiteli işsiz sayısı 115 bin kişi. Evdeki üniversiteli sayısı ise 1 milyon 367 bin kişi. Yani “Ben işsizim” diyen üniversiteli 115 bin, “Ben işsiz değilim, evde mutluyum” diyen üniversiteli ise 1 milyon 367 bin… Fakat bu sayı işsiz sayılmıyor. Doğal olarak da işsizlik oranı yükselmiyor. Ama bu insanlar gerçekten mutlu oldukları için mi evde oturuyorlar? Ya da artık iş aramaktan yorulmuş, umudunu kaybetmiş; babasının emekli maaşı veya annesinin geliri ile evde kalmaya mahkum olmuş çocuklar mı bunlar, bence en önemli soru budur. Bu sayı 2016 yılında 800 bin kişi iken şimdi ikiye katlanmış durumda. Toplamda çalışmayan üniversiteli sayımız 2 milyon 80 bin kişi, bu da 2016 yılında 1 milyon 350 bin kişi idi. Yani her sene 250 bin üniversite mezununu işsiz havuzuna atmışız. Baktığımızda felaket bir tablo.
Türkiye’de 2018 Mayıs verilerine göre istihdam 28 milyondan 25 milyona düşmüş. 2 buçuk milyon insan iş aramaktan vazgeçmiş. Bana hiç mantıklı gelmiyor. Peki TÜİK insanları yanıltmak için özellikle bir şeyler mi yapıyor? Hayır yapmıyor. Ama bu insanlar iş bulmaktan ümidini kestiği için evlerinde oturdukları için burada işsiz sayılmaması bir anomali.
İşte biz bunları “Geniş Tanımlı İşsizlik” rakamlarında yakalıyoruz. İstihdam rakamları iki senede 3 milyon azalmış, nüfus da 2 milyon artmışken bırakın iş bulmayı her sene 1 milyon işi ortadan kaybetmişiz. Bu kriz değilse, başka ne olabilir ki? Bence döviz kurları ve faiz oranlarına bakıp da ‘var mı, yok mu’ diye tartışmak kadar abes bir durum yok. Kriz burada, büyüyen nüfusa karşı, senede 1 milyon iş kaybı olmuş. İşsiz sayımız 3 milyon 400 binden 4 milyon 100 bine yükselmiş. En çarpıcı rakam ise istihdam yüzde 47’den yüzde 40’a düşmüş. Bu oranlar Avrupa Birliği’nde yüzde 70 seviyelerindedir.
“SOSYAL GÜVENLİK ALARM VERİYOR”
Genç işsizliğimiz yüzde 19’dan yüzde 27’ye yükselmiştir. Geniş Tanımlı İşsizlik dediğimiz oran ise yüzde 15’ten yüzde 27’ye gelmiş durumda. Bu rakamları bilmeden sadece işsizlik oranlarını konuşmak anlamsızdır ve Türkiye tarihinin en yüksek seviyesine gelmiştir.
Kendi hesaplamalarıma göre 2018’de çalışanlar çalışmayanlardan 3,7 milyon fazla iken şimdi çalışmayanlar çalışanlardan 3 milyon fazla veriyor. Bu, sosyal güvenlik sistemimiz için alarm verici bir durum.
“ENFLASYONDA KÜME DÜŞTÜK”
İki yılda olması gereken enflasyon yüzde 10’u geçmemesi gerekirken yüzde 31 enflasyon rakamı ortaya çıkıyor. Bu verilere bakınca bizin enflasyon ile gerçekten bir savaş verdiğimiz söylenebilir mi? Bu yıl da çift haneli olursa, Türkiye 4 yıl üst üste çift haneli enflasyon yaşamış olacak. Bu en son 2003 yılında olmuştu. Yani bizi o yıllara döndüren bir hikaye ile karşı karşıyayız. Enflasyon, yoksulu daha da yoksullaştıran bir şey. Ciddi anlamda da paradan para kazanmaya imkan sağlayan bir şey.
Enflasyon bizim olduğu gibi dünyanın da sorunu. Dünya enflasyonuna bakarsak, genel ortalama 2,3 iken Avrupa Birliği’nde yüzde 1,6. Ama maalesef Türkiye enflasyonu en yüksek 13’üncü ülke…
Yani diyorum ki enflasyon yönetenlerin halka yapacağı en büyük kötülüktür. Gelir dağılımını bozar, yatırım iştahını düşürür, faizleri yükseltir. Faizin enflasyonu yükselttiği iddiasını kimse kanıtlayamaz.
Peki iki yıldır piyasaları nasıl yönetiyorlar? Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçtiğimizden beri Türk Lirası’nın değerine bakarsak, o zaman Dolar 4,53 TL, Euro 5,33 TL iken bugün Dolar 7,30 TL, ikisi de yüzde 61 artmış. Türk Lirası tarihinin en düşük seviyesine geldi. Türkiye, kendisine benzeyen ülkeler arasında son iki yılda küme düşmüştür.
Mart-2019 ile Temmuz-2020 arasında 94 milyar dolar Merkez Bankası rezervi piyasalara satılarak döviz düşürülmeye çalışıldı ama o heves ile yapılan bu işlem sonunda TL dünyanın en değersiz parası haline getirildi.
“YENİ SİSTEM KAYNAKLARI TÜKETTİ”
Biz Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçişte bütün kaynakları Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın emrine verdik. Dedik ki ‘Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca biriktirilmiş 100 milyar doları sana emanet ediyoruz, istediğin gibi kullan…’ Ama hepsini sattık. Kendilerinden beklenen neydi, enflasyonu düşür, kurları düşür, gelir dağılımını düzelt, bütçe açığını kapat. Geldiğimiz nokta ne? Enflasyonda dünyanın ilk 15 ülkesi arasındayız. Kurlarda TL’nin en değersiz noktasına ulaşmış durumdayız. Ortada sınırsızca harcanmış bir kaynak var. Büyük bir başarısızlık var.
Temmuz-2018’de 102 milyar dolar olan rezervimiz, Temmuz-2020’de 90 milyar dolar. Baktığınızda çok büyük bir fark görmüyorsunuz ama iki yıl önce SWAP sonrası net rezerv 50 milyar dolar iken bugün -32,4 milyar dolar. Bu kaynakları böyle harcadığınız zaman verimsizliği ortaya çıkartmışsınız demektir. O yüzden bu rakamlara bakıldığında başarı var mı yok mu tartışmaları anlamsızdır. Gerçek bir başarısızlık söz konusudur.
Faizlere bakarsak, yine son iki senede bir arpa boyu yol alamamışız. Düşük faiz yaratamadığınız zaman tekrar geriye dönersiniz. Türkiye’de yaşıyoruz ama insanlarımızın mevduat oranlarına baktığımızda yüzde 53’ünün döviz, yüzde 47’sinin TL olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Bütçe performansına baktığımızda ise grafikler baş aşağı iniyor. Başarıdan söz etmek mümkün değil.
“MİLLİ GELİR SEVİYESİNDE SADECE NÜFUSUN YÜZDE 20’Sİ YAŞAYABİLİYOR”
Cumhurbaşkanımız ‘Türkiye’de kişi başı milli gelir 2002 yılında 3500 dolar iken 2019’da 9127 dolara yükseldi’ dedi. Rakamlara bakınca 2 katından fazla bir artış görüyoruz. Ama diğer ülkelerin rakamlarına bakınca ekonomisi batık Arjantin 2,8 kat, sokaklarında yürümeye korktuğunuz Brezilya 3,4 kat, çok zengin Kanada 2 kat, Şili 4,2 kat, darbe süreci yaşayan Mısır 2,4 kat, Almanya 2 kat arttırmış. Yani şu sürede milli geliri ortalama 3 kat arttırmayan kimse yok. Eğer 3 kat arttırmadıysanız er meydanında konuşmamanız lazım. Bugünkü verilere göre yıllık 9000 dolar, kişi başı aylık yaklaşık 5000 TL civarı hesaplanmakta. Peki dört kişilik bir ailenin 20 bin TL gibi bir kazancı var mı? İşte bu gelir dağılımı bozukluğudur. Türkiye’de yaklaşık 16 milyon kişi milli gelirde 9000 dolar seviyesinde yaşıyorken geri kalan 60 milyon vatandaş Sudan seviyesinde yaşıyor.
18 sene, Cumhuriyet tarihinin tek parti iktidarında en uzun dönem. Bugün daha fazla AR-GE yatırımı, daha fazla teknoloji yatırımı konuşmamız gerekiyordu. Cari açık sorununun bitmiş olması gerekirdi.
Türkiye’de teşvik sisteminde o kadar büyük yanlışlar yapıldı ki… Önce bölgesel bazlı teşvikler yapıldı. İnsanlar fabrikalarını farklı yerlere taşımaya başladılar. Sonra serbest bölgeler ortaya çıktı. Hububat bazlı teşvikler ortaya çıktı, ekmeyen insanlara destekler verildi. Türkiye enerjisiyle, iş ahlakı ile büyük bir ülke ama doğru adımların atılması lazım. Türkiye sosyal devlet olma konusunda fena durumda değil, bence bunu kaybetmemesi lazım ama ekonomik krizler, türbülanslar, Türkiye’yi çok yüksek enflasyonlu yıllara geri götürecektir.
EDİP CENGİZ: “SİYASET MÜCADELE İŞİDİR
DAHA ÖNCE YAPTIK, YİNE YAPACAĞIZ!”
Gelecek Partisi Sarıyer İlçe Başkanı Edip Cengiz, siyasi hayattaki tecrübelerini paylaşırken iktidara giden yolun zorlu olduğuna dikkat çekip, “Gücünüzü yitirdiğiniz anda arkanızdan vurulursunuz” dedi. Cengiz açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:
“Herkes kendi alanında doğru işler yaptığı zaman, bunu bir hayal olarak görmeyin, çok kısa sürede iktidara gelecek havayı yakalayacağımızı düşünüyorum. Siyaset bir havadır, çok uzak değil. Daha düne kadar MHP’den ayrılan Meral Hanım ve ekibinin o zorluklara rağmen seçimlerde ne aldıklarına şahit olduk. Kendilerine haksızlık etmeyelim ama teraziye koyduğumuz zaman bizim daha güçlü olduğumuzu düşünüyorum. Ahmet Hocamızın o enerjisi ve dinamizmi hepimize yansıyacak. Ben ilk seçimlerde iyi bir oy alacağımızı ümit ediyorum.
“AHLAKIM VE EDEBİM MÜSAADE ETMEZ”
Yapılan anket sonuçları gerçeği yansıtmıyor. İnsanımızın orijinal fikirlerini söylemesi şu anki Türkiye ortamında çok zor. Çünkü ciddi bir mahalle baskısı var. Korkuları var, endişeleri var.
Benim öz amcam bana “Silivri’de ziyaretine geleceğiz” dedi. Bunlar hoş şeyler değil ama korkuya tavır almamam benim ahlakımı ve edebimi ötelemiş olur. Bizler Türk insanıyız. Bizim siyaset yapmamıza, özgürce fikrimizi ortaya koymamızın Silivri ile alakası yoktur, kusura bakmayın ben öyle bir insan değilim. Arkama çok iyi bakıyorum ben. Neler yaptığımı çok yakın dostlarım biliyor. Nerede siyaset yaptığımı, nereden geldiğimi, bilirim. Erbakan Hocam ile siyasete başladım. Seçimlere girdik, çıktık. Yüzde 1 alırdık, bu böyle gitti. Ama sonra yıl 1994 iktidarı aldık, söke söke aldık. Tırnaklarımızla kazıya kazıya aldık. Çok uzun bir süreçti o. Ben Erbakan Hocam’ı İslami motifin dışında tutuyorum. Çok entelektüel bir insandı. Şu an hala konuşuyoruz kendisini. Solcusu, sağcısı herkes övgü ile bahsediyorsa adam gibi adam ve siyasetçiymiş demek ki. Rabbim mekanını cennet etsin. Biz ondan siyaset öğrendik. Tabi ki Tayyip Bey’den de öğrendik, inkar etmiyorum. Ama Tayyip Bey’in siyaset tarzını oturtamıyorum. Kendisinin son yıllarda yaptığı siyaset tarzını benim beynim almıyor. İnsan bu kadar mı özünden uzaklaşmış olur… Bugün geldiği noktaya nasıl geldi, anlayamıyorum. Doğu Perinçek denen insandan medet umuyor şu anda. Yüzde 0,007!! Aralarında ne geçti bilmiyorum, kendisinden ne bekliyor? Yani insan bu kadar mı kendi yolundan şaşmış olur! Yolundan şaşan biz miyiz, iktidarı yöneten ekip mi? İhanet gibi kelimeler kullanılıyor, çok ayıp. Neyin ihaneti?
“ÖNCELİĞİMİZ SARIYER’İN SORUNLARI”
Türkiye bunları aşacak. Bugünler değişecek. Benim kişisel kanaatim, çok çabuk değişir. Bir sene önce Meral Hanım’a FETÖ’cü diyen, hain diyen, her türlü hakareti edenler şimdi bizim yanımıza gel diyor. Hiç mi nezaketiniz yok? Kendinize saygınız yok. Bir sene önceki konuşmana dönüp bakmıyorsun. Ne değişti? Tek bir şey değişti, iktidar bitti. Başka söze gerek yok. Çok da iddialı konuşayım, halk bizi iktidara layık görürse kimse hayatını Silivri’de yaşamaz. Evlerinde torunlarına bakarlar. Biz enerjimizi Türkiye’nin ekonomisini düzeltmek için harcayacağız, bu işlerle uğraşmayacağız. Biz sporla ilgili kısımları düzelteceğiz. Sarıyer ile ilgili sıkıntıları düzelteceğiz. Bütün enerji bitmiş durumda. Sarıyer’in böyle olmaması gerek. Sarıyer turizm kentidir. Sarıyer, Karadenizlilerin, balıkların, festivallerin kentidir. Burayı balıkçıların merkezi yapmamız lazım. Daha doğru dürüst bir balık çarşımız bile yok. Meydana bir tane martı resmi koymakla olmaz. Yüzlerce, binlerce insan Sarıyer’de turizm ile ilgili iş bekliyor. Sahillerimizde sıkıntılarımız büyük. Biz bunları çözelim. Spor mesela.. Harcama ne kadar, 3 milyon! Sarıyer gibi bir yerde! Kağıthane’de 12 milyon. Bunlar inşallah düzelecek.
Bunları dile getirmekle de kalmayacağız. Herkese anlatacağız. Siyaset mücadele işi. Mücadele etmeden oralara gelemeyiz.
“KİM DELİKANLI KİM DEĞİL, BİLİYORUZ”
Az önce bahsettiğim gibi Erbakan Hocam, 1994’te iktidara geldiği dönemde başbakanlık koltuğunda dokuz ay kalabildi. Her türlü kavga, gürültüye karşı… O dönemde bir tek Tansu hanım delikanlılık yapmıştı. Diğerleri, Meral hanım da dahil herkes sırtını dönmüştü. Şimdi Meral Hanım’ı en delikanlı lider olarak gösteriyoruz, ama değil. Biz yaşadık, beraber ortaklık yaptık. Bakanımızdı o zaman, sırtını dönen birisiydi. Siyasette gücünüz azaldığında herkes arkanızdan vurur. Siyaset böyle bir şey. Hep güçlü durmak zorundasınız. O yüzden benim ekibimden ricam, Sarıyer’de bütünlüğümüz güzel olsun. Birbirimize sarılalım. İl ile genel merkez ile hukukumuzu doğru kuracağız. Onlardan gerekli desteği inşallah alacağız. Alıyoruz. Sağolsunlar, bir davetime geldiler, bizi bilgilendirdiler. Bunlar önümüzdeki haftalarda devam edecek. Yazın İstanbul’u yöneten Ekrem Bey gibi Bodrum’larda tatil yaparak belediye başkanlığı yapılmaz arkadaşlar. Bu üçüncü tatili. İstanbul’u yöneten adam bu kadar tatile mi gider! Yarın biz de böyle yaparsak, suçlayın beni. “