Nerede o eski Ramazanlar?... Geçmişe duyulan özlem ile alakalı klişeleşmiş, hatta en klişe olan cümlelerden birisidir. Bir diğeri de ?Nerde o eski bayramlar? dır. Evet, klişedir, ama doğrudur. Zaten bir şey klişeleşmiş ise ya doğrudur, ya da en azından doğruluk payı yüksektir.
Nereden çıktı bu konu, nerede o eski yazılar, dediğinizi duyar gibiyim. Şuradan çıktı, anlatayım. Malum, seçim günü yaklaşıyor. Meydanlar bir boşalıp, bir doluyor. Kimler kimler gelip gidiyor. Gerek Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı adayları, gerekse siyasi partilerin bir takım temsilcileri sürekli geziyor, anlatıyor, soruyor ve konuşuyor. Hepsinin dilinde de aynı cümleler. Hep vaat ediyorlar. Yani, bizi veya beni seçerseniz gelecekte sizlere şöyle hizmetlerde bulunacağız, ceğiz, cuğuz vs? Hal bu ki, zaman hep eksiltir bir şeyleri. O sebepledir ki yazının az evvel başında bahsettiğim o cümleler ister istemez dökülüverir ağzımızdan. Hep geçmişte kalanı, bıraktıklarımızı, ya da bıraktırılanları ararız. Gelecek illaki gelecek. Ama eşyanın tabiatı gereği boşluk olmadan bir şeyin yeri dolmuyor. Boşluk olduğu anda da hemen bir şeyler dolduruveriyor o boşluğu. İster beğen ister beğenme. Ama o gelende payın olduğunu / olacağını da sakın unutma. Ünlü bir bilge şöyle der :?Herkes ve her toplum kendi tercihlerini yaşar.? Al sana bir klişe daha. Tamamen doğru mu? Artık değil. Zira tercih ettiğimiz şeyler, bazen bize sunulan seçenek sayısı ile sınırlı. Yani tercihimiz, bize sunulan seçeneklerin arasında yok diyelim. Ama bize sunulandan bir tane seçmek zorunda bırakılıyoruz ve bir seçim yapıyoruz. Bu bir tercih midir? Yoksa tercih etme zorunluluğu mudur? Nedir? Siyasi seçimlerden bahsetmiyorum sadece. Her anlamda durum aynı. Modern çağın en büyük illüzyonlarının başında geliyor bu hal. Seç seç al! Hal bu ki benim istediğim seçeneklerin arasında yok ve olması lazım. Ama yok! O zaman çare var mı? Hayır, o da yok. Eee! Ne yaptık biz şimdi? Seçim mi yaptık, seçim yapmak zorunda mı kaldık? Zaten mali anlamda fena halde uçurum var toplumdaki tabakalar arasında. Kısaca paran kadar varsın! Yani paran yoksa, sen bir varsayımsın. Varsayalım İsmail, varsayalım Ayşe, varsayalım Mahmutların sayısı her geçen gün artıyor. Artmaya da devam edecek. Zira dünyanın gittiği yön bu taraf. Şirketleşme. Hani mahalle bakkalı falan kalmadı, her semt, her mahalle market doldu ya. Hani, mahallenin kasabını, sütçüsünü, tuhafiyecisini, fırınını bir markette topluyorlar ya. İşte bu yüzden. Şirketleşme. Kimine göre gereken bu. Kimine göre yanlış bu. Bana göre, yanlış olan bu duruma razı gelmek. Çünkü biz seçimlerimizin sonuçlarını yaşıyoruz. Evet dünya artık eski dünya değil. Haliyle Türkiye de eski Türkiye değil. Mesela mahalledeki boş bir arsada toplanıp salça yapan ev kadınlarımız kalmadı gibi. Kapı kapı dolaşıp süt satan sütçü amcalar yok gibi. Çocukluğumuzu bazen sırf bu yüzden de aradığımız oluyor. Kısaca; eski Türkiye´nin bazı güzel tarafları vardı, tıpkı Yeni Türkiye´nin de olduğu gibi. Kurtulduğumuza sevindiğimiz şeyler de var, geldiğine sevindiğimiz yeni uygulamalar da. Çok uzatmanın manası yok. Bence sandığa gidin ve sözünüzü söyleyin. Kime ve hangi partiye oy verirseniz verin. Elbette özgürsünüz. Sadece iyi düşünün. Kimsenin etkisinde kalmayın. Vaatlere kulak asmayın. Önce bir geçmişe bakın, sonra da gelecekte neler olabileceğini hesaplayın. Eğer vicdan sahibi, aklı ve fikri hür bir bireyseniz zaten verdiğiniz karar büyük olasılıkla doğrudur. İnşallah 24 haziran Akşamı sandıklardan ülkemiz için en hayırlı sonuç çıkar. Allah yar ve yardımcınız olsun. Selametle?