Son yirmi yıldır dünya, bu dalganın sancılı sonuçlarını yaşamaktadır. Sermayenin küresel kuşatmasının en çok etkilediği toplusal kesimlerden biri de kadınlardır…
Sermaye ve medya organizasyonu olarak ön plana çıkarılan sivil toplumcu-feminist kadın hareketleri ve her gün TV kanallarında kadını alınır, satılır meta olarak pazarlayan çevrelerin... Kadını şiddetten kurtarma söylemleri gülünçtür.
Kapitalist ahlaksızlığın tavan yaptığı günümüzde, kadın en çok sömürü, cehalete maruz bırakılan kesimdir. Kadına yalnızca meta olarak algı dayatılırken, erkeğe de kadını meta olarak görmesi dayatılmaktadır... Bilinçsiz kadın yığınları her geçen gün sermayenin çarklarında um ufak olup eritilmektedir. İş hayatı ve sosyal yaşamda kadın en çok sömürüye maruz kalan kesimdir… Medyanın dayattığı kadın profili çürümenin en baya şeklidir. “cinsel obje olarak görmeye itilen kadın, üretim dışı, mücadeleden uzak, düşünmeyen ve fikir üretmeyen robotlara dönüştürülmektedir.” Bedenini bir araç olarak görülmeye zorlayan kadın, kişiliğini kaybederek toplumda yerini cinsel obje olmakla kazanacağı düşüncesi yazıl, görsel medya tarafından dayatılmaktadır...
Bu durumu ülkemizden sayısal örnekler vererek daha net bir şekilde algılamaya çalışırsak; bugün Türkiye’de yönetici olan kadın sayısı şaşırtacak oranda azdır. Yönetici kademelerinde yer alanların %1’ini oluşturmaktadır. Orta kademe de(şef vb.) temsil oranı ise %28’dir. İlginç olan, bunların genelde bağlı oldukları amirlerin hemen hemen hepsinin de erkek olmasıdır. Üst yönetimlerde parmakla sayılacak kadar az kadın yer almaktadır. İdarede yer alan 25 müsteşardan hiç müsteşar kadın yoktur. Sadece 2 müsteşar yardımcısı kadındır. Genel müdür kadrolarında 131 erkeğe karşılık 8 kadın, genel müdür yardımcısı 327 erkeğe karşın 36 kadın bulunmaktadır. Başkan yardımcıları olarak 106 erkeğe karşılık 9 kadın, daire başkanı olarak 1211 erkeğe karşılık 192 kadın görev yapmaktadır. Bu verileri daha da çoğaltmak mümkündür. Ama bütün bunlara karşın en belirgin olan milletvekilliğindeki düşük orandır.
Ülkemizde neredeyse her gün bir kadın ölüme mahkûm… Şiddetin bu denli yoğun olduğu ve kadına şiddetin bu denli yükseldiği başka bir dönem var mı?
17 Şubat 1926 yılında kabul edilen medeni kanunda güya erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemelerin kaldırıldığı, kadınlara boşanma hakkı tanıyan yasa çıkmış olsa da, kâğıt üzerinde alınan yol pratikte hiçbir işe yaramamıştır. Aile içi şiddetin % 87’sini kadınlar yaşamaktadır. Evlenmelerin %40’ı görücü usulüyle olmaktadır. Evlenmiş olan kadınların %20’si nikâhsız yaşamaktadır.
Sermaye politikalarla, gerek dünyada gerekse ülkemizde, sosyal-devlet olgusu tam anlamıyla ortadan kaldırılmıştır. Yoksulluk artmış, gelir dağılımı yoksulların aleyhine gelişmiştir. Toplumsal ve ekonomik alanlarda, uzun mücadeleler sonucu elde edilen hak ve kazanımlar yok edilmiş, emek örgütlülükleri dağıtılmış ve işçi sendikaları teslim alınmıştır. Kadın emeği ve kadın sorunu da bu gelişmelerin dışında değildir. Kadın sorunu, insanlaşma sorunudur.
[email protected]