Atalarımız, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” demişler. Aslında bu söz elbette birçok tecrübeye dayanarak söylenmiştir. Hele bu zamanda taassubun damarlarımıza kadar girdiği bu zamanda doğruyu kabul etmek, çok daha zorlaşmış ve neredeyse mümkün olmaz bir hale gelmiştir.
Çoğumuz doğruya revaç vermekten ziyade, karşımızdakini nasıl memnun ederiz hesabını yaparız. Bu sosyal hayatımızda olduğu gibi aile hayatı ve arkadaşlarımıza karşı da bu tutum içinde oluruz. Bu davranışımız yanlışların çoğalmasına, aile ve toplum hayatımızın daha da çok sıkıntıya düşmesine neden olmaktadır.
Tabi doğru nedir? Kişiye göre doğru olur mu? Doğrunun doğruluğunu nasıl tespit edeceğiz? Gibi sorular akla gelebilir ve gelir. Elbette herkese göre doğru olmaz ve doğru tekdir ve değişmez. Şunu da karıştırmamak gerekir ki, bir şeyin daha güzel ve daha iyi olması başka ve doğru başkadır.
Örnek olarak bir binada kullanılacak malzemenin ve mimari yapıya göre nasıl bir uygulama yapılacağı ve nasıl daha güzel olacağı konusunda, bu işin uzmanları istişare ederek en güzelini ve en yakışanını bulmaya çalışırlar.
Kâinatı yaratan Allahü Teâla bizim bünyemize koyduğu birçok maddi ve manevi sırları ve mahiyetimizi bildiği için, gerek şahsi ve gerekse sosyal hayatımızda nasıl huzurlu olacağımız konusunda da bazı esasları bizim için vaz etmiştir. Eğer biz bu vaz edilen esaslara uymaz ve kafamıza göre başka şeyler icat edersek, toplumsal ve şahsi huzurumuzu temin edemeyiz. Bugünkü dünyanın hali buna en büyük örnektir.
Bugün şahsi olarak yapıtımız ve nefsimizden çıkan tüm uygulamaların birçoğu ispatlanmış bilimsel kaidelere dayanmazsa, bunun dışındaki uygulamaları ‘olmadı başka bir uygulamaya geçelim’ deyip hep değişe değişe doğruyu bulmaya çalışsak ta mutlak aksaklıkların olduğunu görürüz.
İşte bu yüzden, sosyal hayatın ve şahsi hayatın huzuru yaratanın emirlerine uymaktan geçeceği ve bunlara uyulmadığında asla huzuru bulamayacağımızı bilmeliyiz.