Ülkemizde başta futbol olmak üzere bir çok branşta Spor üzerine yapılan bilimsel çalışmları ve popülizmi teraziye koysak hangisi daha ağır gelir? Sanırım çoğumuzun cevabı popülizm...
Kulüp başkanları seçildikten sonra ilk cümleleri şampiyon olacak bir kadro kurmak ve alt yapıya önem vererek üreten bir kulüp haline gelmek!!! Çünkü taraftarı mest eden umut veren cümleler bunlar. Gerçekte olan ise şampiyonluk için kurulan kadronun başarısız olması neticesi yapılan onca gereksiz harcama ve kulübün daha çok borçlanması ile sonuçlanan hüsran dolu bir sezon. Arada bir de antrenör değişmiş ise ve yolları ayırdığınız antrenöre bir dünya tazminat ödendiğini hesaba katarsak,en çok da menajerlere giden paralara yanıyorum. Alt yapıya ise hiç girmeyelim. Onu ayrı bir yazı olarak sizinle paylaşacağım.
Örnek olarak Beşiktaş Başkanı sayın Fikret Orman, feda sezonu ile başlayan, Bilic ile ivme kazanan ve Şenol Güneş‘le yakaladığı iki sezon üst üste şampiyonluk tam bir başarı hikayesidir. Çünkü mükemmel bir mali politika izlerken, doğru yapılan transferler ve altyapıdan yetişen oyuncular... Ancak ikinci şampiyonluktan sonra Beşiktaş kulübü ve yönetimi de popülizme yenik düşüp tekrar bir gerileme yaşamış ve kaybedilen şampiyonlukla beraber gelirlerin de düşmesi ile tekrar mali açıdan zor durumlara düşmüştür.
Ülkemizde devlet ve özel olmak üzere toplamda 93 üniversitede BESYO (Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu) ve SBF (Spor Bilimleri Fakültesi) bulunmaktadır. Sporun birçok alanında çok değerli akademik ve bilimsel çalışmalar yapılmakta ve dünyada yapılan son teknolojiler yakından takip edilmektedir. Ama ne yazık ki bunca yapılan değerli çalışmalar, üniversitelerin dışına yeterince taşınamamış ve kulüplerle sporculara ulaşmakta yetersiz kalmıştır. Üstüne bir de YÖK‘ün yeterince değer vermediği için yurtdışında yayınlanmak zorunda bırakılan değerli makaleleri eklersek, bunda kusuru sadece üniversitede emek veren hocalar ve öğrencilerde aramak haksızlık olur. Bunda en büyük suç, popülizme daha çok önem veren kulüp başkanları ve yönetimlerindedir. Sadece kulüp bazında değil federasyon yönetimlerinin birçoğu da bilimsellikten çok popülizme ağırlık vermiştir. Özellikle ekrana çıkan spor yorumcularıda(!) popülizm dışına çıkmazlar. Hatta bazıları işi dedikodu seviyesine indirerek çıtayı iyice alta çekmektedirler. Ben daha hayatımda hiçbir yorumcunun kendi bilimsel verilerini konuştuğuna denk gelmedim. Hele de sporun içinden gelmediysen ve spordan anlamıyorsa, popülizm ve nüfuzlu tanıdıkları sayesinde ekrana çıkıyorsan sonuçta bir gaf yaparsın ve popülizmle geldiğin gibi popülizmle gidersin.
Rakamlarını vermiş olduğum üniversiteler her yıl onlarca antrenör ve spor yöneticiliği bölümünden mezun vermektedir. Yok denecek kadar az seviyede kulüpler bu öğrenci ve mezunlardan faydalanmaktadır. Hele de spor yöneticiliği mezunlarından faydalanan kulüp hiç yok desek yeridir. Buna Spor Bakanlığı da dahildir. Mevcut bakanlık kadrosunda bakılsa eminim E.G.M.(Emniyet Genel Müdürlüğü)‘de daha çok BESYO mezunu vardır. Kulüplerin taleplerinden ziyade, daha çok üniversitelerin akademik çalışmalarından dolayı bazı çalışmalar yapılmaktan ileri gitmemektedir. Bunu birkaç üniversitede hocalarımızla yaptığım görüşmeler neticesinde yazıyorum. Hatta bazı sosyal araştırmalara Spor Genel Müdürlüğü‘nün izin dahi vermediğini dile getiren hocalarımız var.
Bilim ve teknik yerine kulüp yönetimlerinin popülizme daha çok önem vermelerinin en büyük sebebiyse taraftar ve camianın büyük beklentilerinden kaynaklanan baskılarıdır. Çünkü taraftar işin tekniğini taktiğini ya da bilimsel çalışmalardan verilerden anlamaz. Sonuç ve başarı odaklı bir bakış açısı olduğu için taraftar merkezli bir yönetim anlayışı her zaman kulüplere zarar verir. Elbette ki takıma gönül vermiş camiaların en fedakar kesimidir taraftar. Takımın oyunundan zevk almalıdır. Şampiyonluklar, kupalar görmelidir. Ancak kulüp yönetimiyle taraftarın bakış açısını karıştırmamak gerekir.
Netice olarak Spor Bakanlığı başta olmak üzere profosyonel ve amatör kulüplerin bütün branşlarda üniversitelerden daha çok faydalanmaları gerekir. Teknolojik yenilikler, bilimsel çalışmalar, antrenman bilgisi, beslenme, sporcu sosyolojisi ve psikolojisi gibi birçok konularda ortak çalışılmalı. Antrenörlük ve spor yönetimi branşlarında öğrencilerden karşılıklı faydalanılarak, Türk sporunu daha yukarı çekerek ülkemiz sporu her branşta hakettiği seviyelere çıkartılabilir. Bilimselliğin getirdiği kaliteyle beraber spor, seyir zevki yüksek bir sektör haline gelirken hem de taraftarın ve camianın beklentilerini fazlası ile karşılamış olur. Böylece de kulüplerin bütçeleri heba olmazken, milli gelir kaynaklarımız da ülkemizde kalır. Saygı ve hürmetlerimle, sporla ve sağlıcakla kalın...