İstanbul Gündemi

Ömür Gürsoy'dan 14-28 Mayıs Seçimlerine ilişkin dikkat çeken analiz!

Gelecek Partisi Kağıthane Siyasi İşler Başkanı Ömür Gürsoy, partinin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun güncel siyasi konjektürdeki duruşu ve izlediği politikayı analiz etti.
Ömür Gürsoy'dan 14-28 Mayıs Seçimlerine ilişkin dikkat çeken analiz!
Haberler / Politika
19 Temmuz 2023 Çarşamba 12:52

Davutoğlu’nun yalnızca Türkiye değil, dünya siyasetine de hakim olduğunu kaleme alan Ömür Gürsoy, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu’nun kaleme aldığı kitaplara da atıfta bulundu.

İŞTE GÜRSOY’UN O MAKALESİ:

Davutoğlu’nun “Düzen” Arayışı: Sistemik Deprem’in Ulusal Boyutu ve 14-28 Mayıs Seçimleri

Konfüçyüs’ün Yanılgısı…

Konfüçyüs mezarlıkta bir kadınla karşılaşır ve “yasta görünüyorsun” der. Kadın da “evet, kaplanlar bir oğlumu daha öldürdü” yanıtını verir. Konfüçyüs sorar: “Eğer oğulların kaplanlara kurban oluyorsa, neden bu bölgeyi terk etmiyorsun?” Kadının cevabı şöyle olur: “Bu bölgede kaplanlar var ama bölge iyi yönetiliyor”

14-28 Mayıs seçimleri üzerine analiz yapılırken, bir tarafın yakıcı bir ekonomik krize rağmen ne muhteşem bir stratejiyle seçim kazandığından, diğer tarafın aday seçimindeki ve ittifak mimarisindeki hatalarından, yükselen milliyetçilik dalgası ve kimlik-temelli siyasi tercihlere varıncaya kadar bir çok konudan bahsedilerek, uzun uzadıya yorumlar yapılıyor.

Yukarıdaki hikayede Konfüçyüs, kötü yönetimin vahşi kaplanlardan daha beter bir şey olduğunu anlatmak ister; peki son seçimlerde nasıl oldu da Konfüçyüs yanıldı?

Uluslararası Sistemik Deprem

Ahmet Davutoğlu, İngilizce orijinali Cambridge Üniversitesi tarafından yayınlanmış olan “Sistemik Deprem” kitabında, öncelikle uluslararası düzen(sizlik) halinin ortaya çıkışını tarihi perspektif içinde ortaya koyar. Davutoğlu, dünya tarihinden verdiği örneklerle, her büyük savaşın sonunda uluslararası sistemin bir restorasyondan geçirilerek, yeni bir düzen tesis edildiğini iddia eder.

Örneğin Otuz Yıl Savaşları (1618-1648) sonrası Kutsal Roma-GermenEmperyal düzeni dağılmış, 1648 Vestfalya Antlaşmasıyla, imparatorluklar yerini ulus-devlet birimine dayanan yeni bir dünya düzenine bırakmıştır. Napolyon Savaşları (1803-1815) ise tekli gücün hakimiyetine dayalı hegemonik düzenideğiştirerek, 1815 Viyana Kongresi ile çoklu güçler dengesine dayalı dinamik düzene geçişin zemini olmuştur.

Aynı şekilde iki dünya savaşı arasında Milletler Cemiyeti ve 2. Dünya Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletler bu düzen arayışının adresleri olmuştur. Davutoğlu’na göre, Soğuk Savaş’ın sona ermesini müteakip yeni bir düzen kurulamamış olduğu gibi, art arda gelen dört büyük depremle, uluslararası sistem bir kriz sarmalına girmiş ve sistemin kendisi kriz yaratan bir mekanizmaya dönüşmüştür. Moderniteden küreselleşmeye geçilen bu dönemde, özellikle büyük güçlerin sergiledikleri konformist ve statükocu tutum, uluslararası sistemde gerçekleştirilmesi gereken paradigmatik dönüşümü engellemiştir.

Jeopolitik Deprem, 1991 Varşova Paktı’nın ve SSCB’nin dağılması

Güvenlik Depremi,11 Eylül 2001 saldırıları

Ekonomik Deprem, 2008 Küresel ekonomik krizi

Yapısal Deprem, 2011 Arap Baharı

Sistemik Deprem’in Ulusal Boyutu

Davutoğlu Sistemik Deprem’in ulusal boyutunu anlattığı kısımda, bu depremlerin sonucu olarak, “otokratik popülizm” olarak tanımlanan eğilimin yalnızca Ortadoğu’da ve gelişmekte olan ülkelerde değil, batılı demokrasilerde de yükselentrend haline geldiğini ileri sürer. Öyle ki, geçmişte marjinal sosyo-politik gruplar olarak görülen bu akımların, ana-akım siyaseti etkileyebilecek bir güce ulaştığını ve bunun için gerekli olan toplumsal desteği desteği de sağlayabildiğini söyler.

Özellikle Avrupa ülkelerini vuran ekonomik kriz, bir yönüyle ABD’nin yeni güvenlik stratejisinin tetiklediği peşi sıra gelen terör saldırıları ve Arap Baharı’nın yol açtığı kitlesel göç hareketleri, bu otokratik popülist liderleri iktidara taşımıştır. ABD’yi Beyaz Anglo-Sakson Protestanların vatanı olarak gören Trump’ın Amerika’da seçilmesi, Le Pen’in Fransa’da iktidarın alternatifi haline gelmesi, İsviçre’deSVP’nin yükselişi, Wilders’in Hollanda’da, Meloni’nin İtalya’da seçimleri kazanmaları veya AFD’nin Almanya’da 2. Büyük parti konumuna gelmesi bu durumun başlıca örnekleri olarak sayılabilir.

Böylelikle, 1990’ların başında Batı Dünyası’nda hakim olan modern özgürlükler ve insan hakları ilkeleri ile kadim kültürel çeşitliliğin sentez edileceği yeni kültürel çoğulculuk perspektifi yerini dar, sekter ve dışlayıcı bir kültür tekilciliğine ve tekelciliğine bırakmıştır.

Davutoğlu otokratik popülist yönetimlerin toplumda önce bir tehdit algısı oluşturduğunu, sonra da bu algının tahrik edilerek kitlesel seçmen desteği elde etmeye çalıştıklarını iddia eder. Otokratik popülist yönetimlerin iktidara gelişleri prosedürel olarak demokratik görünse de özünde demokratik kültüre yabancıdır. Rasyonellikten ziyade dürtüsel güdüleri harekete geçirmeye çalışan otokratik popülist yönetimlerin sonucu olarak, bu toplumlarda i) müzakereye kapalı ideolojik söylemler, ii) tarihin dışlayıcı bir siyaset için araçsallaştığı yüzeysel bilinç, iii)alternatif düşünce üretme yetersizliğiiv) vizyoner entelektüel ve siyasi elit eksikliği bir araya geldiğinde, gelecekle ilgili kaygı duyulması gerek bir tablo ortaya çıkar.

Davutoğlu, otokratik popülizmle gelen yeni karar alma ve yönetim biçimlerinde gözlemlenen 5 ana eğilim ve kayışı şu şekilde sıralar:

1.     Karar oluşturma süreçlerinde uzun dönemli stratejik perspektifli yaklaşımlardan kısa dönemli, hatta anlık reflekslere;

2.     Karar alma süreçlerinde kurumsallıktan şahsiliğe;

3.     Karar değerlendirme süreçlerinde rasyonel/profesyonel mekanizmalardan nepotizme dayalı amatör ağlara;

4.     Karar uygulama süreçlerinde formel ilişkiler yerine informel arka kapı ilişkilerine;

5.     Sürecin bütününde ilkesel tutarlılıktan işlevsel oportünizme kayış.

Türkiye Seçimleri: Otokratik Popülizm’in Zaferi

2017 yılındaki referandum ile Başkanlık Sistemi’ne geçen Türkiye, küresel eğilimlere paralel olarak, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra hızla otokratik bir yönetime doğru savrulmuştur.

Dış politika, ekonomi ve adalet başta olmak üzere, tüm politika alanlarında karar alma süreçleri şahsileşmiş, kurumsal kapasite zaafa uğramış, bürokraside liyakatin yerini kayırmacılık almış, sürekli olarak iç ve dış tehdit söylemleriyle Erdoğan ve oluşturduğu Cumhur İttifakı devletin bekasının yegane sigortası olarak lanse edilmiştir.

İktidar sahip olduğu sınırsız mali kaynaklar, tamamen ele geçirdiği bürokratik elit, Anayasal Kurumlar ve medya gücü ile devasa bir propaganda aygıtı oluşturmuş, bu sayede dürtülerini harekete geçirdiği kitleleri, kendisiyle beraber rasyonel zeminden koparmıştır.

Söz dinlemeyen ve bu devasa propaganda aygıtının parçası olmayı reddeden siyasiler, bürokratlar, medya mensupları ve akademisyenler ya tasfiye edilmiş veya itibarsızlaştırılarak etkisiz hale getirilmiştir.

Böyle bir ortamda girilen Mayıs 2023 seçimlerinde, geniş toplumsal muhalefetin yüksek beklentisinin aksine, Erdoğan ve Cumhur İttifakı bir kez daha galip gelerek iktidarını konsolide etmeyi başarmıştır.

Millet İttifakı’nın, Davutoğlu tarafından kavramsallaştırılan Altılı Masa formasyonu ise, bir “Toplumsal Barış Projesi” olarak lanse edilmiş olmasına rağmen, toplumsal muhalefetin ve iktidar seçmeninin tercihlerinde yeterli dönüştürücü etkiyi doğuramamıştır.

Bunun başlıca sebebi, muhalefet tabanının da aynı popülist, ötekileştirici, tekçi trendin etkisinde olmasıdır. Yani, iktidarın sahip olduğu taban ne kadar tektipçi, dışlayıcı ve içine kapanık ise, muhalefet seçmeni de başka bir formda aynı eğilimlere sahiptir.

Seçim süreci boyunca ve sonrasında meydana gelen olaylar göstermiştir ki muhalefet tabanının talebi daha fazla özgürlük ve çoğulculuk değil; “senin otokratın gitsin, benim otokratım gelsin” talebidir. Nitekim, Ak Parti’den koparak yeni partiler kurmuş olan liderlerin, Altılı Masa’nın tüm serencamı boyunca muhalefet tabanı tarafından dışlanması ve truva atı olarak görülmesi bu dışlayıcı tutumun yansımasıdır. Bu dışlayıcı tutum o kadar barizleşmiştir ki, olası bir muhalefet zaferinde, mezkur partilerin yönetimde hiçbir söz hakkı olmayacağı fikrini kararsız seçmen nezdinde pekiştirmiş ve onların varlığına güvenerek muhalefet lehine oy değiştirme eğiliminden vazgeçirmiştir.

Öte taraftan, 2. Tura gidilirken, muhalefet adayının da kampanya sürecinde yürüttüğü kapsayıcı dili terk ederek, muhalif oyları konsolide etmek adına, bir miktar pragmatik bir tavırla, ırkçı söylemleri ile maruf bir başka siyasi parti liderinin desteğini araması ve ittifakın diğer bileşenlerinden bu konuya ilişkin kayda değer bir itiraz gelmemiş olması,muhalefetin siyasi elitinde de dışlayıcı bir eğilim olduğunun emaresi olarak görülmüştür.

Son olarak, Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı belirlenmeden önce yapılan tüm anketlerde, Milliyetçi kökeni ile bilinen bir Belediye Başkanı ile bir popstar kadar ilgili gören ama Türkiye’nin geleceğine ilişkin ne tür bir vizyonu olduğuna dair tek bir kişinin bile bilgi sahibi olmadığı bir başka politik figürün kamuoyu araştırmalarında en çok rağbet gören iki aday olmaları, muhalif tabandaki otokratik popülist tandansın en az iktidar tabanındaki kadar bariz olduğunun göstergesidir.

Türkiye’nin içine girdiği bu iki kutuplu otokratik popülizmden kurtulmak için çıkış yolu, yine Davutoğlu’nun tabiriyle, muhalefetin nihilist karamsarlığının realist iyimserliğe dönüştürülmesi ve Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu restorasyonu gerçekleştirmek için stratejik ve vizyoner bir perspektifle mücadele etmektir. Bunu başarmanın yolu ise, vizyoner siyasi elitlerin/entelektüellerin güç birliği yaparak kamuoyuna güven verebilme kapasitesine bağlıdır.

Türkiye için en büyük beka sorunu yabancı bir güç tarafından işgal edilmek, büyük bir ekonomik yıkıma veya tabii afete uğramak değil, “ortak aidiyet bilinci” geliştirememiş, paralel evrenlerde yaşayan, her biri kendi içine kapanmış ve diğerlerini kendi varlığına tehdit olarak gören cemaatlerden oluşan parçalı bir sosyolojidir.

 

Göksenin Aktaş - İstanbul Gündemi

 

YORUM EKLE

Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır

YORUMLAR


   Bu haber henüz yorumlanmamış...

DİĞER HABERLER

Sayfa başına gitSayfa başına git
Facebook Twitter Instagram Youtube
GÜNCEL POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER SPOR EKONOMİ MAGAZİN YAZARLAR FOTO GALERİ VİDEO GALERİ STK SAĞLIK KÜLTÜR-SANAT TEKNOLOJİ EĞİTİM YAŞAM TURİZM OTOMOTİV GAYRİMENKUL NEDİR? MODA
Masaüstü Görünümü
İletişim
Künye
Hakkımızda
Copyright © 2024 İstanbul Gündemi