Toplum olarak öyle bir haldeyiz ki, pusulası bozulmuş gemi gibi okyanusta oraya buraya savruluyoruz. Cazibedar dünya hayatı bizi öyle kör ve sağır etmiş ki, hakikati ve gerçekleri ne görüyor ve ne de duyuyoruz. Ne olduğu belirsiz bir meçhule hep birlikte sürükleniyoruz. Güven ve itimat sarsılmış, sosyal hayat ise neredeyse içinden çıkılmaz hale gelmiş, kimse kimseye güven duymuyor ve itimat etmiyor. Olaylara bakış hakikat penceresinden değil, kısır döngülerden oluşuyor. Bizdeki tarafgirlik, haset, kıskançlık ve inat ise meleğe şeytan, şeytana ise melek dedirtir hale getirmiş. Bu yüzden en azılı düşmana dost ve can dosta da büyük bir düşman nazarı ile bakar olmuşuz. Elhasıl topyekün istikameti kaybetmişiz.
Diyeceksiniz ki: "Çok karamsar bir hal ortaya koydun. Bu kadar da değil." İyi bir analizci isek bunu görmememiz mümkün değil. Daha dün ak dediğimize bugün hararetle kara diyebiliyoruz. Kara denilene de gözümüzü kırpmadan ak dediğimiz gibi. Buna birçok örnek göstermek mümkün. Daha yakın zamanda 14 ve 28 Mayıs sonrası ortaya çıkan duruma bakmak buna yeterli olur sanırım. Başka vahim bir konu ise takiyye ve riyakarlık had safhaya ulaşmış. Başkası gibi olduğu halde daha farklı ve başka görünmek. Bununla ilgili açıklama yapıp detay vermek millet irfanına saygısızlık olur. Zira bunları herkes yakinen biliyor zaten. Peki bu halden nasıl kurtuluruz? Topyekün her şeyimizle iyi ve köklü bir eğitim ve öğretimle mümkün olabilir. Yoksa daha kötü durumlara düşebiliriz.