Hal-i pür mealimizi ne vakit sorsalar, başımıza gelen musibetlerin bize verdiği tatsız hislerden dem vuruyoruz. Oysa, eskilerin bir sözü vardır; ?Her şeyde bir hayır vardır?? diye. Peki var mıdır? Elbette görebilene, isyan etmeyene vardır muhakkak! İnan ya da inanma, o senin bileceğin iş.
Rahmetli babaannemin 30 yıl kadar önce anlattığı bir kıssa var idi. O zamanlar pek aklım ermezdi. Fakat hayat, duyduğumuz ya da şahit olduğumuz bazı hadiselerin ne manaya geldiğini vakti geldiğinde bizlere açık seçik gösteriyor kimi zaman. Hikaye o ki; çok eski zamanlarda, bir kral var imiş. Haşmetli, kudretli ve ava da son derece merakı olan bir kralmış. Bu kralın bir de çok sevdiği yakın bir arkadaşı varmış. Yalnız, arkadaşının bir huyu varmış ki, kral bundan hiç haz etmezmiş. O da, her ne olur ise arkadaşının ?Hayırlısı olsun? demesi imiş. Ama kral arkadaşını o kadar çok seviyormuş ki, bu cümleyi kurduğu zaman kızsa da, ona bir şey belli etmiyormuş, kalbini kırmamak için. Kral bir gün arkadaşını sarayına çağırtmış ve birlikte ava çıkmak istediğini söylemiş. Arkadaşı da hay hay, çıkalım yüce Kralım, hayırlısı olsun demiş. Kral kafasını sallayıp, gülümsemiş. Beraber muhafızlarla saraydan çıkmışlar. Atlarına binip ormanın yolunu tutmuşlar. Ormana vardıklarında av aramaya koyulmuşlar. Sonunda kral bir geyik görmüş. Tüfeğini doğrultmuş, nişan almış ve tetiğe basmış. Fakat tüfek geri tepmiş ve horozu kralın baş parmağını kopartmış. Kral acı içinde bağırmaya başlamış. Aynı anda da arkadaşı ile kopan parmağı aramaya başlamışlar. Fakat hava artık karardığından, parmağı bulamamışlar. Muhafızlar kralın elini sarmış. Kral acı içinde arkadaşının yüzüne bakmış. ?Bir şey söylesene be adam!? demiş. Arkadaşı tek cümle kurmuş: ?Hayırlısı olsun!? Kral acı içinde, artık canına tak demiş ve haykırmış: ?Yeter be! Hayırlısı, hayırlısı!... Parmağım koptu be adam, bunun hayrı mı olur! Muhafızlar! Tutun bu adamı ve derhal zindana atın!? Muhafızlar adamı derdest etmişler ve hep beraber saraya dönmüşler. Saraya döndüklerinde Kral arkadaşına bakmış ve demiş ki: ? Seni zindana attırıyorum! Bir diyeceğin var mı?? Arkadaşı, boynunu bükmüş ve ?Hayırlısı olsun? demiş. Kral iyice zıvanadan çıkmış. Derhal zindana götürülmesini emretmiş ve böylelikle aklının başına gelebileceğini umut etmiş.
Aradan bir ay geçmiş. Kral ava gitmek için, başka bir arkadaş edinmiş kendisine. Diğer arkadaşına hala kızgın zira. Yeni arkadaşı ile ava çıkmışlar. Ormana varmışlar. Uzun süre hiçbir av hayvanına rastlamamışlar. Kral da, yeni av arkadaşı da, muhafızlar da yorulmuşlar ve oturup dinlenmeye karar vermişler. Muhafızlar ateş yakmışlar, hep beraber ateşin başında yemek yiyerek muhabbete dalmışlar. Yorgunluktan hepsinin göz kapakları kapanmaya başlamış. Kral ve yeni arkadaşı uyumuşlar. Muhafızlar da kısa bir süre sonra uykuya yenik düşmüşler. Bir süre sonra kral bir çıtırtı duymuş. Kafasını bir kaldırmış ki, kocaman boynuzları olan bir geyik. Hemen arkadaşını dürtmüş. Muhafızları uyandırmadan düşmüşler geyiğin peşine. Fakat geyik kaçtıkça kaçıyor. Bir süre sonra yamyamların arazisine girmişler. Yamyamlar onları yakalayıp, pişirmek için kazana koymuşlar. Tam kazanın altını yakacaklarken, yamyamların reisi kralın bir parmağının olmadığını fark etmiş. Diğerlerine dönüp demiş ki:? Törelerimize göre bir uzvu eksik olan insan yiyemeyiz. Bu adamı bırakın!? Kral serbest kalmış ve saraya dönmüş. Döner dönmez de mahcubiyet içinde eski arkadaşının yanına gitmiş. Arkadaşına; ?Ben parmağımın kopmasının hayrını gördüm. Canım kurtuldu. Fakat seni zindana attım ve boş yere bir ay zindanda kaldın. Girerken de hayırlısı dedin. Bunun hayrı ne ola ki?? demiş. Arkadaşı gülümsemiş ve krala dönerek: ?Daha ne olsun yüce kralım. Siz eğer beni zindana atmasa idiniz, bugün yanınızda sizinle beraber ava gelecektim ve yamyamlar beni yiyeceklerdi.?
O sebepten; her musibette isyan etmeyelim. Bekleyelim, hayrını görebilmek için?