Gurubumuzda Fransa gibi bir takıma mağlup olmadan ve tarihimizde ilk defa Avrupa Şampiyonası‘na direk katılma hakkı kazanmıştık. Devamında düzenlenen UEFA Uluslar Ligi‘nde pek tat vermese de aslında bize sinyali vermişti. Ama Euro 2020 öncesi oynanan Dünya kupası eleme maçlarında Hollanda ve Norveç gibi güçlü rakipleri yenmesi ve Letonya ile berabere kalmasına rağmen hızlı bir başlangıç yapması milli yıkımı görmemizin üzerini örttü belkide.
Euro 2020‘nin başlaması ile beraber kaçınılamaz acı gerçekler ortaya çıktı. Turnuvadan 0 puan çektiğimize mi yanalım yoksa sahada hiçbir gayret göstermeyen benimsediğimiz, bizim çocuklar dediğimiz o futbolculara mı kızalım. Ya da kadro seçimi ile kimseyi memnun edemeyen Şenol Güneş hocaya mı günah keçisi yapalım? Ki kendisi de basın açıklamasında ' kaleye Uğurcan‘ı koysam Fenerbahçeliler kızıyor Altay‘ı koysam Trabzonsporlular kızıyor' cümlesi ile içinde bulunduğu ruh halini ortaya koyarken aynı zamanda da ülkemizdeki toplumun futbol kültürünün ne kadar geride olduğunu ortaya çıkarıyor. Oysa hangi takım olursa olsun maç kadrosu yapılırken maçın kazanılması için en iyi performansı gösteren oyuncular seçilmesi gerekirken demek ki bizim ülkemizde taraftarın memnuniyetine göre kadro yapılıyor(!). Tabi ki öyle değildir elbet ama taraftar baskısının da ne kadar etkili olduğunun acı göstergesine en net örnek.
Neticesinde TFF 6-1 biten Hollanda mağlubiyeti sonrası aldığı kararda Şenol Güneş ile yollarını ayırdığını açıkladı. Tabi başta bizim basın ve medya başta olmak üzere bütün ülke, bu başarısızlığın altında yatan sebepleri ve çözüm önerileri yerine, hocanın TFF den ne kadar tazminat alacağına kilitlendi. Malum ortada astronomik rakam maaş ve maç primleri olunca medyanın ve toplumun ilgisinin yoğunlaşması gayet normal. Devamında ise milli takımın hocası yerli mi olsun yabancı mı tartışması. Yerli hoca adayı sayısının ise koskoca 80 milyonluk ülkede 5 parmağı geçmemesi bir başka trajedi. Çünkü daha önceki yazımda da belirttiğim gibi, TFF teknik direktör ve antrenör yetiştirme konusunda fırsat eşitsizliğinin getirdiği haksız rekabete yol açıyor. Antrenörlük kurs ücretleri ve yıllık kurs sayısını belirleyen federasyon yetkilileri acaba ülkenin ekonomik şartlarından ve futboldaki antrenör eksiğinden haberleri yok sanırım. Neyse konuyu fazla dağıtmayalım.
Şenol hoca her ne kadar başarısızlığın tüm günahını kendi üzerine alsa da aslında a‘dan z‘ye hepimizin az çok bir günahı var. Ama en büyük günah Türk futbolunu istikrarlı ve başarılı bir şekilde dizayn edemeyen TFF‘dir. Bir Anadolu deyimi ile balık baştan kokar. Milli takımın hocası yerli mi olsun yoksa yabancı mı? Bizim problemimiz bu değil ki? Ülkenin her köşesindeki futbolcusundan antrenörüne pozitif temas edecek ve başarıyı sağlayacak ne bir proje var nede bir politika. Varsa yoksa maç ve yayın gelirleri, transferler, yabancı sınırlaması gibi günü kurtarmaya yönelik kısır döngü konular. Maalesef bu kısır döngü pek değişecek gibi de durmuyor.
Sağlıcakla ve sporla kalın.