Büroda üç avukat, bir mali müşavir ve mali müşavirin iki yardımcısı var, bir de sekreter.
Bürodaki avukatlardan biri, gelen hukuki davalara bakıyor, diğer avukat Üsküdar’ın bölge imamı, mali müşavir ise onun yardımcısı, yani Üsküdar’ın muhasebe işleriyle (para pul) uğraşıyor. Bir diğer avukat ise, onun görevi çok daha üst düzeyde.
Cuma akşamları bu büroda, İstanbul’un değişik noktalarından yaklaşık 10-15 avukat bir araya geliyor ve devlet işlerini konuşup tartışıyorlar.
Yıl 2000 ve aylardan şubat. Ramazan ayı. Birkaç gün önce Bulgaristan’ın bölge imamı İstanbul’a geldi. O günden bir gün evvel, İdeal Hukuk Bürosuna, İstanbul’un Anadolu bölge muhasebe sorumlusunun yardımcısı, bir miktar para getirdi. Bulgaristan ülke olarak, Üsküdar bölgesine bağlıydı, bu sebeple de Bulgaristan’ın tüm ihtiyaçlarından aynı zamanda Üsküdar bölge imamı, yani İdeal Hukuk Bürosundaki avukatlardan biri sorumluydu.
O gün sabah büroya gelen sekreter, büronun kapısının açık olduğunu gördü, yerde ayak izleri vardı, ayak izlerini takip ettiğinde mali müşavirin odasına girdi. Mali Müşavirin masanın arkasındaki para kasasının üst kısmının, çelik makasıyla kesildiğini içindeki çakıl ve kumların (para kasalarının içi ağır olsun diye bu tür muhteva ile doludur) yere boşaltıldığını gördü. Hemen Büronun en yetkili Avukatını aradı ve durumu iletti. Biraz sonra diğer avukatlar ve mali müşavir de büroya geldiğinde büronun soyulduğunu gördüler. Fakat sekreter kasanın içinde 1 Dolar kaldığını gördü.
Normal şartlarda bu gibi durumda polis çağırılır öyle değil mi? Onlar da öyle yaptılar, polisi çağırdılar fakat resmi polisler gayri resmi olarak geldiler. Şaşırdınız değil mi? Kısıklı Polis karakolunda görevli polis memurları büroya geldiler ve tüm personelden parmak izi aldılar, her yerde parmak izi aradılar, fakat bütün bunları gayri resmi yaptılar. Resmi tutanaklarla yapamazlardı, çünkü 28 Şubatın üzerinden henüz 3 yıl geçmişti, ve cemaatler yakın takipteydi, dahası Ecevit hükümeti yakın bir geçmişte “Nerden buldun yasası” diye bir yasa çıkarmıştı. Bürodaki paralar kayıt dışı paraydı, yardım maksadıyla toplanan paralar. Giriş çıkış evrakları olmadığından polisler de gayri resmi işlem yaptılar. Polisler bu işlemleri nasıl yaptılar derseniz, Hrant Dink cinayeti davasını incelediğinizde görürsünüz.
O gün oradan 40 bin dolar para çalındı. Kasada ise sadece 1 dolar kalmıştı. Uzunca bir süre hırsızlar yakalanamadı. Bürodaki birçok personel dağıtıldı, herkes bir yere savruldu. Ama para bulunamadı.
Aradan 3 yıl geçti ve büroyu soyanların yakalandığı ortaya çıktı. Çok tuhaftır yıllar evvel Doğubank’ı soyan 15 kişilik bir çete o büroyu da soymuştu.
Tuhaf olan soru şu, o hırsızlar bu eylemi nasıl üstlendiler? Gerçekten onlar mı yapmıştı? Peki onlar yaptıysa kasadaki 1 dolar neydi? Öylesine unutulmuş basit bir para ise kasadaki 1 dolar; 15 Temmuzda yakalanan FETÖ’cü teröristlerin üstündeki 1 dolarlar da basında bahsedildiği gibi bereket parası mıydı? Eğer bereket parasıydı ise, o gün o büronun soyulması bir operasyon, 15 Temmuz da bir operasyon ve neden bu 1 dolarlar operasyonlarda ortaya çıkıyor?
Büro soyulduğunda paranın sorumlusu malimüşavirdi ve savunmasında şöyle demişti “para akşam geç saatte geldi, sabah yerine götürecektim”. Bu savunmanın aynısını 17-25 Aralıkta Halkbank Genel Müdür’ünden duymadık mı?
Ne demişti Halkbank Genel Müdürü “Para yardım parasıydı akşam geç geldi, sabah yerine iade edecektim” dedi ve sabah 5’te operasyon yapıldı.
Peki hukuk bürosundaki durumla benzeşmiyor mu?
İşin özü şu, İdeal hukuk Bürosunu FETÖ soydu. Evet kendi bürolarını soydular ve 1 dolar koyarak “para bizde” mesajı verdiler. O mesajı alan şimdi kaçak ve o günün Üsküdar Bölge imamı da üç beş ay yattı ve çıktı. Nasıl çıktı, kim çıkardı, onu da devlet soruşturur artık.
[email protected]