Benim babam 74 yaşında vefat etti. 74 yıllık hayatının ilk 15 senesi ve son 12 senesinde ancak başını sokabileceği bir evi vardı. Yani aslında ilk 15 senedeki ev onun değildi. Dedemin, yani babasının eviydi. 74 yıllık yaşantısının 69 yılı hep çalışarak geçmişti babamın. Özel şirketlerde satış ve pazarlama elemanlığından tutunda, esnaflığa kadar birçok işte çalıştı. 69 yıl boyunca hep. Emekli oldu, ama gene çalıştı. Biliyorum biliyorum. Sadece benim babam değil. Bir çoğunuz da çalıştınız, babalarınız da çalıştı ve hala çalışıyorlar. Neden peki? Hayat mı zor? Bir Japon’a neden bu kadar zor değil bu hayat? Ya da bir Alman’a? Hatta bir Suudi’ye? Bir Kuveytli’ye? Neden acaba?
Yeni Türkiye lafı ile ne kastediliyor biliyorum aslında. Ama buraya yazmayacağım. Eski Türkiye lafı ile de ne kastediliyor, onu da biliyorum. Ama onu da yazmayacağım. Çünkü sizde biliyorsunuz! Geçim derdi, zamlar, bir türlü bitmeyen dış borç, sürekli değer kaybeden Türk lirası, kadın cinayetleri, din istismarı, cinsel saldırı ve taciz, yolsuzluk, yoksulluk, adam kayırma, rüşvet, çürük yapılar, enkazlar, yabancıya arsa arazi satışı, hukuksuzluk, partizanlık, sansür, yasaklar, kısıtlamalar vs...vs.... say say bitmez yeni ve eski Türkiye’nin ortak yanlarını! Ama sorsan, çağ atladık. Hayır bir dakika. Özal zamanıydı o atlama.
Anadolu Ajansı geçen bir haber yapmış. Türkiye de hane başı gelir %35 arttı diye. Neremle ne yapayım, bilemedim. Aslında olabilir. Hatta %35 değil, %135 de olabilir. Kimin hanesiyse artık o hane! Vatandaşın olmadığı malum. Sokakta kime değsen şikayet ediyor. Sus, ayıp, şükür et haline diyorum, neredeyse dayak yiyeceğim. Ama ne yaparsın. Söyleyecek başka sözüm yok ki! Ne diyeyim adama? Başkanlık sistemi ile uçacağız, dolarla, faizle, terörle nasıl mücadele edilirmiş, kardeşiniz bize gösterecek, daha gösteremedi mı diyeyim? Dolarla mı maaş alıyorsun? Diye mi sorayım? Sen dış güçlerin bir oyunusun mu diyeyim adama? Ne diyeyim? Ne desem laf değil.
İzmir e geçmiş olsun diliyorum. Ama geçmeyecek, biliyorum. Çünkü inşaat sektöründe baş boşluğu yok. Daha doğrusu başı boşluk var. Ama tek baş tan. Cengiz var mesela. Beton Cengiz. İhale kralı. Daha işe başlamadan parasını alabilen ilk insan bu ülkede. Risksiz iş yapabilen, hazine garantili yegane varlığımız. Yürü be Cengiz, kim tutar seni. Tutan da parmağını yalar zaten! Deprem konusuna hiç girmek istemiyorum. Sinirim bozuluyor. Aklıma deprem paraları geliyor, imar afları geliyor, belediyeler geliyor, fen işleri müdürlükleri geliyor! Malzemeden çalan, gözü doyamadığı için dönen müteahhitler geliyor! Tam Ayda ya, Elif e, Günay a sevinirken, yitirdiğimiz onca can geliyor. Dahası, bir sonraki depremde kaç canımız gidecek sorusu geliyor aklıma, yutkunuyorum! İstanbul u düşünüyorum! Eyvah diyorum. Allah korur diyenler var. Elbette, sen gerekeni yapar, çalışır, çabalar, doğruyu hakkaniyetli olarak yaparsan, Allah korur muhakkak! Peki yapıyor muyuz?
Sözün özü, bütün bu başı bozukluklar ortadan kalkmadıkça, bizdeki baş boşluğu sendromu da devam edecek. Nasıl ortadan kaldırırız peki? Bun a ben ahkâm kesecek değilim. Üst yapıya talip olup, memleketi yönetmeye talip olanların işi bunu ortadan kaldırmak. Becerebildiler mı bugüne kadar, buna herkes samimi bir cevap versin. Sonuçta doğru tektir. Gerçeklerden bir yere kadar uçabilir insan. Ama hakikatten asla kaçamazsınız. Hakikat, bir gün gelir sizi bulur. Ölüm gibi. Keza ölüm, hakikatlerin en şanlısıdır. Hakikatle kalın!