Bazı esnaflarla konuştum. Salgından önce iktidar aleyhine konuşamayan, konuşmaktan kaçınan esnaf, şimdi açıyor ağzını, yumuyor gözünü. Alınan kararlar gereği, ekmek teknesini kapatanlar, iş yerleri hala faalmiş gibi vergi ödüyor, stopaj ödüyor, sgk primini ödüyor. Dükkan sahibi olmayan esnaf kirasını ödemeye devam ediyor. Devletin verdiği, ihtiyaçlarının çeyreğini bile karşılamıyor. Ne yapsın devlet? Esnaf ne yapsın peki?
Kamu da çalışanlar maaşlarını almaya devam etti. Alacaklar elbet. Kimse lütufta bulunmuyor. Haklarını alıyorlar. Gayet normal. Ancak sen, özel sektör çalışanlarına ve esnafa, yerel ve küçük ölçekli işletmelere gözünü kulağını kapatırsan, memurun kesilmeden aldığı ücret insanların ağzına sakız olur. Öğretmen bir arkadaşım var. Çok rahatsız mevcut durumdan. Yakın zamanda konuştuk. Düzgün bir insan. Hakkaniyetli. “Eniştem ve dayım esnaf. Ikisinin de dükkanları daha yeni açıldı. Borç içindeler. Hele dayım. Dükkanı da evi de kira. Ben maaşımı alıyorum. Ama sanki suçlu ben mişim gibi utanıyorum. Hiç alakası yok biliyorum. Ama yüzlerine bakamıyorum bazen' Aynen bunları söyledi son konuşmamızda. Haklısın diyemedim. Senin bir kabahatin yok da diyemedim. O da biliyor zaten. Ama bu suçluluk psikozuna girmeden de olmuyor. Ruh hali bu.
İnsanların psikolojisi alt üst oldu. Herkes suçlayacak bir şeyler ya da birilerini arıyor. TV‘lerden sürekli olumsuz haberler pompalanıyor. Tesadüf falan değil. Demek ki talimat böyle. Sürekli vaka sayısının arttığından bahsediliyor. Kısa süre içerisinde suçlamalar, çemkirmeler başlar. Gene kafeler günah keçisi olur. Okullar olur, öğrenciler olur. Gene kurallara uymadığı söylenen halk olur. Olur da olur. Parti genel kurulları, kongreleri devam ederken, suçlu ve günahkârlar biz oluruz. Yani halk. Yani esnaf.
Virüsün etkisi daha ne kadar devam edecek? Mutasyonlar fiilasyonlar o lasyonlar bu lasyonlar daha ne kadar sürecek, belli degil! Kısıtlamalar daha ne kadar devam edecek belli değil. Ama belli olan şu; bu salgın ortamında maske üretenler, kazandı. Yol köprü yapan müteahhitler kazandı. Parayla covid testi yapan özel sağlık kuruluşları kazandı. Dijital paraya geçişte köprü olan finans şirketleri ve bankalar kazandı. Aracı olanlar kazandı. Dükkan sahipleri ve ev sahiplerdi kazandı. Kim kaybetti peki? Bravo, bildiniz. Halk kaybetti. Her düşüşte, her krizde, her olağan üstü hal de olduğu gibi gene ve yalnız halk kaybetti. Şaşırdık mı? Hayır. Hatta en kötü alışkanlığımız... Alıştık...
Hepimizin kendine sorması gerekiyor. Ölümlü veya olumsuz. Ben bu olanları hak ediyor muyum? Kazançlıysam kazancını, zararlaysam, kaybımı hak ediyor muyum? Her iki durumda da diyebiliyor muyuz, acaba ben neyim, neredeyim? Bulunduğum yer hakkım ya da değil. Tabi ki diyemiyoruz. Herkes kazandığında hak etmiştir. Kaybettiğinde de haksızlığa uğramıştır. Hani öğrenci psikolojisi vardır ya; yüksek not alınca- ben aldim-, düşük not mu? Ha onu öğretmen verdi.-; o hesap. Yani benim kanaatim o dur ki, bizi şeyleri yaşamayı toplum olarak hak ediyoruz. Bir çok eylemimizin sonucu yaşadıklarımız, yahut bizden alınanlar. Esnaf zor durumda. Evet Ama, istisnaları tenzih ederek, çalışanının hakkını gasp eden esnaf yok mu? Vatandaşa çürük, bozuk, tarihi geçmiş ürün satan esnaf yok mu? Var değil mi. Hepimiz tanıyoruz onları. Rüşvetçi memur varsa, halkı kazıklayan esnaf da var, esnafı kazıklayan halk da... Toplum olarak bu salgın ortamından daha da kendimize pay biçemezsek, zombiler de gelir, uzaylılar da istila eder dünyayı. Dedim ya, bazı musibetler bizi bulmuyor, biz ayağımıza çağırıyoruz. Menfaatlerimizin peşinden kural tanımadan, ahlâkî hiçe sayarak koşmaya devam edersek, emin olun daha beter günlerimiz olacak. Mevlana ne diyor: Kula bela gelmez, hak yazmadıkça. Hak bela vermez, kul azmadıkça..
[email protected]