Gerek özel işlerimizi gerekse devlet işlerini ehline vermek başarı ve muvaffakiyetin temel esasıdır. Ehline verilmeyen işlerin akıbetinden korkulması gerekir. Bugün ki tabloya baktığımızda çevremizde işi ehline vermeyenlerin pişmanlıkları ile bocalayan çok kimseleri görürüz.
Ne yazık ki devletin içinde görev yapanların bir bölümü, ahbap çavuş ilişkisi ile işe alınan kimselerin çoğunlukta olduğu bir zamanı yaşamaktayız. Adeta bir elmayı kırk kişi götürüyor hesabı ile çoğu devlet dairesinde işini bilerek ve severek yapanların yanında işini yapmamak için kırk takla atan kimseye rastlamak çok mümkün. Bu gibi kimseler işinden ziyade özel sohbet ortamında çay kahve keyfi yapmaktadırlar. Siyasi gailelerle işe alınan kimselerin birçoğu ne yazık ki bu durumdadır., vatandaşın işlerine pratik çözüm üretme yerine, işi yokuşa sürme beceriksizliğini sergilemektedirler.
Birçoğu kanun ve yönetmelikten bihaber, yahut pratik çözümlerden habersiz vatandaşı yormakta ve işlerin aksamasına neden olmaktadırlar. Bu durumu ne yazık ki düzeltmek çok zordur. Siyasilerin oy kaygısı buna mâni olmaktadır.
Her işi erbabının yapması yahut o işe erbabını yetiştirmek elbette devletin birinci temel görevidir. Lakin bu hiç de öyle olmuyor. Tam donanımlı eleman yetiştirmek teorik ve pratik eğitimle mümkündür. Bunu da ancak devlet yapar ve devlet ön ayak olur. Yoksa bu hal böyle kırık kağnı gibi takır tukur gider.