Ne hikmetse bazıları bir makama veya bir göreve geldiklerinde veya getirildiklerinde kendilerini bir şey sanarak vatandaşa tepeden bakmaya başlıyorlar. Bilmiyorlar ki toprağın altına yatan ve kimsenin aklına gelmeyen ve adam yerine konmayan binlerce kişi olduğunu görmezden geliyorlar. Şu hep göz ardı ediliyor ve unutuluyor. Makamlar ve mevkiler gelip geçici şeylerdir. Tarihe şöyle bir baktığımızda en uzun süreli hükümdarlık yapanlar bile şuan toprağın altında kimsenin bile hatırlamayacağı şekilde yatıyorlar. İnsanın makam olarak büyüdükçe küçülmesi ve mütevazi olması o insanı daha da büyütür ve o insana değer katar. Lakin tekebbür ve kibir ettikçe ise küçülür ve halk içinde itibarını kaybeder. Ancak riyakar ve samimi olmayan şakşakçı insanlar onlara geçici rağbet gösterir.
Bir de başka bir konu ise; insanın dostunu düşmanını ayırt edememesidir. Hatta dahası öyle ahmaklar var ki dostunu düşman düşmanını dost görecek kadar kör olmuşlardır. Özellikle siyasi arenada bu durum daha çok görünmektedir. Bir de bilerek yapılan hatalar vardır. Bir siyasiye telefon açıyorum mesaj yazıyorum bana dönüş yapmıyor ve telefonunu açmıyor. Halbuki ben adamın dostuyum; ama bakıyorum ona sürekli düşmanlık eden ve sürekli aleyhinde olan ve hiçbir zaman da ona dost olmayacağı bilinen kişiye destek oluyor ve ona rağbet ediyor ve böylece benim dostluğumu da kaybediyor. Buna örnek olarak sık sık tarihi bir örneği veriyorum. Lakin bu tür ahmaklar ne tarihten bir ibret ne de nasihattan hisse alacak durumda değiller. Hepinizin bildiği büyük siyasetçi Ebu Müslim Horasani’nin şu veciz sözü buna bir örnektir. Ebu Müslim Horasani’nin o günkü şartlarda tecrübe ile söylediği şu söz önemli bir kıstas olmuştur. "Onlar şerlerinden emin oldukları için dostlarını uzak tuttular.
Kendilerine bağlamak için düşmanlarını yakınlaştırdılar.
Yakın tutulan düşman dost olmadı.
Ama uzak tutulan dostları düşman oldu.
Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.” İşte bu nasihata uymayan kendi kaybeder. Bizden söylemesi.