Biz insanlar ne hikmetse gaflet perdesi yüzünden hakikatleri ne anlayabiliyor ve ne de hakikatleri biliyoruz. Boş ve gaflet içinde bu dünyadan göçüp gidiyoruz. Ölünce uyanıyoruz; ama iş işten geçmiş oluyor.
Kaleme alınan bu değerlendirmeyi faydası olur düşüncesiyle naklediyorum. "Dünyanın hem kendi hem de Güneş etrafında dönmesini düşün. Her iki hareket de farklı süratlerle devam ediyor. Otobüsün virajı hızlı dönmesiyle midesi bulanan şu aciz insan bu iki dehşetli faaliyete rağmen rahat ve endişesiz. Kılı kıpırdamadan sürdürüyor seyahatini.
Niçin?
Herhalde rahatça eğlensin gafletini sürdürsün ve bu lütufları inkar etsin diye değil. Dünyada atmosfer de hatta Güneş de kendi içinde birçok tabakalara ayrılmış her tabakada ayrı ayrı hareketler var. Kendi içimizdeki faaliyetlerden kat-ı nazar gözümüze bir teleskop "takıp" kainatın geniş tabakalarına bakalım.
Gezegenler Güneşin etrafında devrediyorlar. Güneş sistemi ayrı bir hareket halinde belli bir hedefe doğru yol alıyor. Onun dahil olduğu Samanyolu da bir başka faaliyete sahne. Bunların hepsiyle bizim alakamız var. Tabiattaki ve evrendeki bu iç içe faaliyetler insan bedeninde ayrı bir şekilde kendini gösteriyor. Kalb daima çalışıyor kan durmadan deveran ediyor hücreler aralıksız değişiyor. Bütün bu faaliyetler insanı incitmeden sürüp gidiyor.
Niçin?
Herhalde olup bitenleri düşünmeden yaşasın diye değil. Kainatta ve bedende aralıksız devam eden bu faaliyetlerin akseden yönü daimi düşünme. İnsan uyku hali dahil her zaman düşünür. O halde bütün mesele bir bakıma tefekkürde merkezleşiyor. Güneş durmadan enerji üretiyor ki insan düşünsün. Dünya usanmadan ara vermeden dönüyor ki insan düşünsün.
Neyi?
Herhalde sadece midesini ve şehvetini düşünsün diye değil
"İnsanlar uykudadırlar ölünce uyanırlar." hadisi şerifi ne kadar ibretli değil mi? Ama önemli olan ölmeden evvel uyanmak. Ölüm hususunda şu hadisi şerif ne ulvi bir ikazdır: Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikrediniz.
İleriyi düşünmemek hiçbir derde deva olmuyor. Göz kapamak hiçbir hakikati gizlemiyor. İmtihanları unutmak öğrenciye geçici bir eğlence fırsatı verebilir. Ama bu gafletin neticesi unutulmaz sıkıntılar çileler ızdıraplar olur.
Sermayesini ölçüsüzce harcayan bir tüccar bir süre aldatıcı bir safa sürer. Ama bu safanın sonu çok acı olur.
İleriyi düşünmemek gününü gün etmek insanlara yakışan bir hayat felsefesi olabilir mi?.
Değil.
Nereden gelip nereye gittiğini ve ne maksatla dünyaya geldiğinin farkında olmayanların halini şuna benzetebiliriz: Bahçedesiniz. Bir bir küçük ve çevik böcek gözünüze takılıyor.
Elinizi ona doğru yaklaştırıyorsunuz. Böcek kendisine göre büyük bir süratle sizden kaçmaya başlıyor.
Gidiyor ve mesela bir küçük taşın arkasına gizleniyor. Başınızı biraz uzatıyor onu seyre koyuluyorsunuz.
Soluduğunu hisseder gibi oluyorsunuz. Derken bir başka böcek onun yanına varıyor. Sizden kaçan böceğin diğerine.
“Az önce büyük bir tehlike atlattım. Hemen kaçtım. Çok şükür kurtuldum” dediğini duyar gibi oluyorsunuz.
Bizim de kader karşısındaki durumumuz da bundan pek farklı olmasa gerek. Nereye gitsek neyin arkasına saklansak hangi eğlence meclisine dalsak onu unutmak için nelerle oyalansak netice hiç mi hiç değişmiyor. Kaderimiz bizi takip ediyor. Kaderden atılan ok bizi buluyor. Ölüm meleği ruhumuzu kabzetmek için Rabbinden emir beklemekte. O halde ölümden, ihtiyarlıktan kaçmak mı akıllılıktır yoksa ölümü sevmek ve ruhumuzu ölüm meleğine lekesiz teslim etmek için gayret göstermek mi?
Değişik hayat telakkileriyle karşı ileriyi düşünmemek hiçbir derde deva değil.
Hakikatlere karşı göz kapamakla kendimizi kandırmış oluyoruz İmtihanları unutmak öğrenciye geçici bir eğlence fırsatı verebilir. Ama bu gafletin neticesi unutulmaz sıkıntılar çileler ızdıraplar olur. Sermayesini ölçüsüzce harcayan bir tüccarı düşünelim.
Bir süre aldatıcı bir safa sürecektir.
Ama bu safanın sonu çok acı olur.
Sözün kısası;
İleriyi düşünmemek gününü gün etmek insanlara yakışan bir hayat değil."