Bir varmış bir yokmuş. Ya da hiç olmamış. Kaz Dağlarındaki ağaçlar katlediliyor. Evet, katlediliyor. Ama aslında katledilen bu ülkenin ciğerleri. Mesele o ki; tarımdaki yanlış veya kasten üretilmeyen üretim politikaları ya da hayvancılıkta ortaya kınamayan cesur kararların olmayışı, bugün altın çıkarmaya gelen yabancı şirketlerin bizim topraklarımızda cirit atmasına neden oluyor. Ne alakası var demeyin. Dünyada en değerli madenlerden birisi altın, evet. Lakin, karin doyuran bir özelliği yok. Yani aç kalsanız, be günlerce bir şey yetmeseniz... mesela... Yerde de bir külce altın bulsanız?... Diyelim ki savaşın tam ortasindasiniz... Külçe altını şu da haşlamayın ya da çiğ çiğ temanızın mümkün olmadığını anlarsınız. Savaş ortamında olmadığımız için bunun manasız gelmesi normal sizlere. Hatta bizlere hepimize. Illa ki bir musibet mı yaşamamız gerekiyor bazı şeyleri idrak edebilmek için? Anlamanın ve idrak etmenin yolu hep noksanlık hissi mıdır. Yani sevdiğimiz insanları bir kere de kaybetmeden önce kucaklasak... Yol k3narlarindaki ağaçlardan birisine yarın rastgele sarılın. Sarılmak yetmez. Bir de öpücük kondurun. Evet, muhtemelen herkes deli olduğunuzu düşünecektir. Ama şunu bilmelisiniz ki, doğayı, sırf 5 dolar fazla kazanmak için tahrip etmektir asıl delilik. Delilik, parayı bir çok değerin üzerinde görüp de asıl olanın yaşamak olduğunu ıskalamaktır. Ölüm elbette her canlının bir gün tadacağı mutlak sondur. O halde bu sonu, öne çekmek neden? Ağacı da altını da veren Allah. Ağacın altının üzerinde olmasının bir sebebi olmalı. Ağacı daha kıymetli yapan bir sebep. Ama modern hayatta tanrının yerine koyduğumuz para, bize yanlış pencereler açtığı için, hakikati hep perdeliyor. Bizim ısrarla anlamak istemediğimiz husus da bu. Para! Bir üstad şöyle diyor iki dizelik şiirinde:
“Ben para! Ufunetli ve boş çeklerinizin ağrısı!
Ben para! Şehrinizin Tanrısı!”
Evet. Yanlış okumadınız. Tüm yaşamı boyunca sayılarla oynayan ve bu oynamanın tamamının para ekseninde saygınlık ihtiva ettiği şu modern kosturmacada, bizim payımıza düşen de hep kötü diye tabir ettiğimiz davranış ve söylemler oluyor. Bunun sonucunda da mutsuzluk... Hesaplı adamların dünyasında yaşamaktan vazgeçmedikçe, kendimize ve geleceğimiz dediğimiz çocuklarımıza huzurlu bir daha temin edemeyeceğiz. Akçeli islerin hep bası çektiği bu hayatın bizleri sömürmekten öte hiçbir anlam ifade etmediğini idrak ettiğimiz günlere kavuşmak temennisi ile.