Ben aşı karşıtı biri değilim, fakat bana; “bu sıvıyı sana enjekte edeceğiz” dediklerinde önüme koydukları ve adına “Aşı Onam Formu” dedikleri o formun gerekçesini birilerinin açıklaması gerekiyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluk almadığı o sıvıya karşı, bireysel olarak ben neden sorumluluk alayım.
Bilim bilim diyorlar madem, öyleyse Sağlık Bakanlığının verilerinden hareket ederek bilimsel konuşalım biz de; Türkiye’de ilk vaka tespiti 11 Mart 2020 tarihinde görüldü, o tarihten, ilk aşı uygulamasının yapıldığı tarih olan 13 Ocak 2021 tarihine kadar geçen sürede, toplam vaka sayısı 2.346.285 olarak tespit edildi. Bu sürede iyileşen hasta sayısı ise; 2.218.464 olarak belirlendi, bu oran toplam hasta sayısının iyileşme oranını %94.5 olarak tespit ediyor.
İlk aşı uygulamasının yapıldığı 13 Ocak 2021 tarihinden 27 Ağustos 2021 tarihine kadar olan süredeki toplam vaka sayısı ise, 3.927.396 olarak tespit ediliyor, bu süreçteki iyileşme oranı da bir önceki sürece nazaran %94.5’ten %90’a düşüyor. Aşısız dönemdeki günlük ortalama vaka sayısı, 7.167 iken 13 Ocaktan sonraki yani aşı uygulanmaya başladıktan sonraki dönemde günlük ortalama vaka sayısı ise 17.455’e yükseliyor. Bu veriler tamamen Sağlık Bakanlığının verileridir.
Şimdi bu verileri ortaya koyduğumuzda, “bu salgından kurtuluşumuzun tek yolu aşıdır” diyenler buna nasıl cevap verecekler. Aslında onların cevapları hazır, aşı olmayanları aşı olanlara karşı tehlike olarak göstererek toplumu bölmek. Halkın kendi içinde birbirine baskı kurmasını sağlamak, toplumsal mobbing uygulatarak insanları birbirine düşürmek.
Özel şirketlerde çalışan ve aşı olmak istemeyenlerden şirket yönetimleri, haftada iki kez PCR testi istiyor, ne hikmettir ki, ülkemizi salgın konusunda yöneten bir sözde doktor, aşılıların da PCR testi yaptırması gerektiğinden bahsederken, PCR test cihazlarının doğruluk derecesinin %50 olduğunu söylüyor. Metal para ile yazı tura oynadığınızda da, yazı veya tura gelme ihtimali %50’dir biliyorsunuz dimi? İşte bu adamlar buna BİLİM diyor.
Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp; “Aşı gönüllülük esasına göre yapılmalı” diyor; fakat içişleri genelgeleri, aşı olmayanlara şehirlerarası seyahat yasağı getirerek, PCR testini zorunlu kılıyor. Cumhurbaşkanı iyi polis, Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı kötü polisi mi oynuyor? Gönüllülük esası denen şey, isteyen olur istemeyen olmaz. Yukarıdaki verileri ortaya koyduğumuzda aşı olmak istemeyen 20 Milyon’a yakın vatandaşa haklısın diyemeyecek miyiz?
Madem aşı bu kadar verimli ve salgın için gerekli, neden aydınlatmıyorsunuz insanları? Neden tüm gerçekleriyle açıklamıyorsunuz? “Aşı olmak istemiyorum” diyene; vatan haini, cahil, zerdeçalcı diyene kadar neden bu insanları bilimsel verilerinizle aydınlatmıyorsunuz?
Burada küçük bir bilgi paylaşmak istiyorum; bir insan bir topluluğu bir konuda ikna etmek istiyorsa, önce o konuya kendisinin inanması gerekir.
Beş yüz bin nüfusu olan Malta’da 300’e yakın aşı yan etkisini raporlanırken, 83 milyonluk Türkiye’de aşıların yan etkisi yok deniyor. Ama yukarıdaki rakamlar aşıların ya yan etkilerini, ya da etkisizliğini gözler önüne seriyor hem de matematiksel olarak.
İngiltere Sağlık Bakanlığı resmi raporuna göre, yoğun bakımlarda yatan hastaların büyük çoğunluğu aşılı; Kocaeli’nde yerel bir gazetenin haberine göre, Gebze Fatih Sultan Mehmet Hastanesi yoğun bakım ünitesinde yatan 66 hastanın 40’tan fazlası aşılı ve hala aşıların yan etkisi yok diyorsunuz.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Türkiye’deki basın tam anlamıyla bu konuda ısmarlama haberler yaparak resmen sınıfta kalmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı en son çıkıp, “aşı için bizi zorlamayın” manasında bir cümle kurdu.
Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum; siz devletsiniz, devletin tüm imkânları elinizde, doğal olarak kudretlisiniz, hali hazırdaki genelgelerle zaten yeterince zorluyorsunuz aşı konusunda, ama daha da zorlarız diyorsunuz belli ki, tabii ki zorlarsınız, devletin gücüyle gerekirse hepimizi zorla aşı yaparsınız, hiç birimizin bu kudrete dayanacak gücü yok, lakin karşınızda 20 milyon insan bunun en az 13 milyonu seçmen var.
2023 seçimleri Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinin en kritik seçimleri olacak. 20 yıldır ülkemiz gerek dış politikada, gerek savunma sanayiinde, gerek enerji yatırımlarında çok ciddi yol kat etti. Zatı Devletlerinizin çabaları sayesinde ülkemiz ciddi anlamda gelişim gösterdi ve dünya arenasında belirli bir noktaya geldi.
Bütün bu kazanımları bir tarafa itip, nasıl oluyor da Türk Tabipler Birliği’nin ve muhalefetin bir dediğini iki etmiyorsunuz. Farkında mısınız bilmiyorum ama muhalefetle anlaşabildiğiniz tek konu salgın politikası, bu sizi hiç düşündürmüyor mu? Sizlere, yukarıda yazdığım rakamları ulaştırmıyorlar mı? Muhalefetin bu yasak yasak çığırtkanlığına, hükümetin koşa koşa gitmesinin sebebi nedir? Haftada iki kez PCR testi zorlaması, sonu belli olmayan bir sıvıyı vücuduna enjekte etmeye çalıştığınız bu insanlara zulüm değilse nedir? 2023 gerçekten de en kritik seçim olarak tarihe geçecek. Lütfen bütün bu uygulamaları yeniden düşünün, zira halk özgürlükleri noktasında oyunu belirleyecek.
Değerli okuyucular, tekraren söylüyorum, ben aşı karşıtı değilim, sadece bir şeyleri anlamaya çalışıyorum.
Gördüğüm kadarıyla muhalefet iktidarı salgınla devirmeye çalışıyor ki bence çok doğru bir yöntem, iktidar uyanmadığı takdirde, 13 milyon seçmen kaybı iktidar için ciddi bir kayıp olacaktır. Şimdi Joe Biden’ın söylediğini daha iyi anlıyorum.